OSMANLI VE DÜNYADA ZENAATTEN SANATA

P. Lecomte, Şam ve Bursa ipek dokuma tezgahlarının benzerliklerini anlatırken, bugün bizi hayranııklara boğan o nadide kumaşların nasıl dokunduğunu anlatmaktadır: "Şam'da ve Bursaıda kullanılan atkılı tezgahlar çok basittir. Dikdörtgen bir çerçeve; bu çerçevenin üstünde ve altında iki merdane: Alttaki kumaşı sarar; üstteki de zincir ipliklerini gerer. Gücülerin rolü ikinci, üçüncü, dördüncü vd. ipliklerden sonra gelen ipliği harekete getirmektir. Bunların gerginliği, kurşundan bir denge topuyla sağlanır. 

 

Deseni meydana getiren şey, gücülerin tanzim şeklidir. Kompozisyonun gerektirdiği sayıda gücü tespit edilir: Gücüler, mekiğin aralarından atkı ipliğini geçireceği telleri ayırır. Zenaatkar bunları bir pedal vasıtasıyla hareket ettirir. Bütün bunları yapabilmenin ne ustalık ve , tecrübe gerektirdiği tahmin edilebilir. Mekik atılmıştır. Böylece yepyeni bir zevk gelip kumaşa yerleşir; ikinci bir iplik, ikinci bir pedal M,;, hareketini gerektirir. Bu böylesine girift devam eder ama, bizim sanatkar yanılmaz. Hem elle hem ayakla çalıştığı halde bir ziyaretçisiyle konuşur veya kendini hayaııerine bırakır. Bunun sanıldığı kadar basmakalıp iş olmadığı meydanda.(...) Şark imalatı gerçek birer sanat eseridir. Üzerinde epey durduğumuz kutrn ise bir tip Şam kumaşıdır. 

 

Aynı tezgahların üzerinde başka mallar da dokunmaktadır. Bunlardan önce perdeıyi ele alalım.. Bunlar 3,30 m. Uzunluğunda olup çifti 200 paraya satılmaktadır. 

 

Desen sadedir, kumaş reye şeklinde dokunmuştur. çoğu zaman, kırmızı ve simli mavi olarak iki renklidir. Bu renklerden biri veya öteki hakimdir. Bununla beraber görünüşü çok güzeldir." Diğer yandan, Bursa düzeyinde olmasa da 15. Yüzyıla doğru ipekçiliğin ve dokumacılığın geliştiği Edirne'de ve Selanik'de de boğası, astar, döşemelik bez ve kumaşlar dokunmaya başlamış ve bunlarda kısa zamanda her yerde aranır olmuştur. 

14. Yüzyıldan 16. Yüzyıl sonlarına değin olağanüstü denebilecek bir gelişme gösteren Osmanlı kumaş sanatının bu dönemi için  denecek söz yoktur. Renk seçimleri desenlere ve kalite fevkaladedir. Özellikle de 16. Yüzyıl, kumaş sanatı  için doruk olmuştur. Çınar yapraklarından, kozalaklardan, lâlalerden, bulutlardan ve  beneklerden, stilize iri môtifler, saz üslubu desenler ve yerine göre sıcak bazan pastel renkler...O yüzyıl için çinideki başarı hangi noktada ise, ipekli Osmanlı kumaşlarının daha geride olduğu söylenemez. Kumaşlar için ayrılabilen bu bölümde, halkın gereksinimi için, hatta zengin tabakaların isteklerini karşılayacak kalitede üretilen "sıradan kumaş- lar" dan çok, hat, tezhip, minyatür, çini, cam, taş, maden sanatlarındaki bariz "Osmanlı"lığa denk düşen ve çoğunca "saraya özel" üretilmiş olan kumaşlara ve bunların sanatsal özelliklerine değinilebilecektir.

Sultanlara layık kumaşlar 

Bu özgün ve yüksek kaliteli kumaşların ortak bir özellikleri, çözgü ve atkılarının ipek, halis yün, gümüş (sim) ve altın (sırma) tellerle zenginleştirilmiş olmasıdır. Tarih bilgileri, Kanuni döneminde (1520- 1566) değerli kumaşların dokunuşunda sarf edilecek altın ve gümüş miktarının bir fermanla Edirne ve Selaniklteki tezgah sahiplerine bildirilirken Bursa ve İstanbul'a istisna tanınmış olması anlamlıdır. 

Bundan, zengin tabakanın gereksinimini karşılayan Edirne ve Selanik kumaşlarında, sim ve sırma kullanımında ifrata kaçıldığı; sürümdeki altın ve gümüş paraların bir bölümünün bu amaçla eritildiği ve para darlığına neden olunduğu anlaşılmaktadır. 


Yazarın Diğer Yazıları