SANAT ve SANATTA İLAHÎ GÜZELLİK

I. Dünya Savaşı'ndan önce Şeyhülislam Hayrullah Efendi'nin öncülüğü ile kurulan Medresetül Hattatîn (Hattatlar Medresesi) Cumhuriyetin ilanından sonra Milli Eğitim Bakanlığına bağlanarak Şark Süsleme Sanatları Mektebi adini almıştır. Bu okulun hocaları 1933 yılında, Cumhuriyetin Kuruluşunun 10. yıldönümü nedeniyle, Sümerbank Sanayi Dairesi Başkanlarından olan Reşat Egriboz'un yardımlarıyla Ankara' da bir sergi açmaya karar verirler. Sergi şimdi opera binası olarak kullanılan eski sergi salonunda açılır. Sergide Tugrakeş İsmail Hakki Altunbezer (1871-1946), Necmeddin Okyay (1883-1976), Kamil Akdik (1862-1941), Muhsin Demironat (1907-1983), Vasif Sedef (1876-1940), İsmail Sanver (1896-1950) gibi hocaların eserleri sergilenir. Bu sergide hem geleneksel sanatlar sergilenir hem de nasıl yapıldıklarına dair görsel bilgi vermek için, tezhip sanatçısı Muhsin Demironat da bir tarafta masasını kurmuş çalışmaktadır. 

1- Kemal Arıburnu, Atatürk ve çevresindekiler (Ankara, 1994), s. 32. 

2- Akademi Mecmuası, Cumhuriyetin 50'inci yıl dönümü özel sayısı. 

Ankara'da oldukça fazla ilgi çeken sergiyi 2 Kasım 1933'de  Atatürk ziyaret eder ve sanatçıların herbiri ile ayrı ayrı ilgilenir. Atatürk bu sanatçılara yerlerine yeni sanatçılar yetiştirmeleri talimatını verir ve geleneksel sanatların devamının sağlanmasını ister. Sergide bulundukları yerden Etnografya Müzesini gösteren Atatürk, o müzelere buradan gidilir diyerek görüşlerini açıklar. Bu arada sergide tezhip sanatçısı Muhsin Demironat'ın yaptığı bir tezhipli tabağı beğenir ve 500 TL gibi büyük bir  para verip satın alır.(3) O dönemlerde bir cumhuriyet altını 6,5-7 liradır.  

Atatürk'ün emri ve Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan (1888- 1947)'ın talimatı üzerine, Şark Tezyini Sanatlar Mektebi, Şark Süsleme Bölümü, sonra da Türk Süsleme Bölümü olarak, Temmuz 1936'da Güzel Sanatlar Akademisine bağlanır. Kadroda yer alan ve herbiri kendi dalında üstat olan Kamil Akdik, Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, Necmeddin Okyay gibi hat sanatçıları, reformların yeni yeni benimsenmeye başlandığı dönemlerde, eski yazı ile öğretim yapmaya cesaret edemezler. Bunun üzerine Akademi Müdürü Burhan Toprak konuyu Milli Eğitim Bakanlığına yazı ile bildirir. Harf Devriminden sonra, ne Atatürk ne de  İsmet İnönü eski yazı ile tek satır yazmamışlardır. İsmet Paşa oğlunun öğrenim durumu hakkında kendisine Osmanlıca not gönderen ilk öğretim  müdürünü azarlamıştır. Bütün bunlar bilindiği halde hocaların tutumunu  yadırgamamak gerekir. Milli Eğitim Bakanı da bu konuda yorum yapmaz.  Konu Çankaya'da sofraya götürülür. Bir akşam, 6. Cumhurbaşkanı Fahri  Korutürk'ün kayınbabası, İstanbul milletvekili ve iyi bir hat  koleksiyonuna sahip olan Salah Cimcoz konuyu Mustafa Kemal Paşaya  açar. Arap yazısının. Türkler elinde geliştiğini, hüsn-i hattın Türklerin çok başarı gösterdikleri bir sanat dalı olduğunu ve bu yüzden hüsn-i hat olarak öğretilmesinde bu sanatın devamı bakımından faydası olduğunu söyler. Osmanlıcanın günlük hayatta kullanılmaması, sadece sanat yazısı olarak kullanılması şartı ile izin çıkar. Sonuç hocalara bildirilir ve hat eğitimi  Akademide resmen başlar.(4) 

Atatürk'ün geleneksel sanatlara olan ilgisi I. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen bir olayda açıkça görülmektedir. Çanakkale Savaşları sırasında Atatürk cephe gerisinden dolaşırken, askerlerden  birinin Besmele, Maşallah gibi yazılar yazıp sağa sola astığını görür. 

3- Prof. Kerim Silivrili'den naklen. 

4- Prof. Kerim Silivrili'den naklen. 

Bu asker, sıtma hastalığına yakalanıp raporlu olan Macit Ayral'dır {1891-1961). Atatürk, Macit Ayral ile tanışır, "bu asker değerli bir asker, onu derhal terhis edin" diye emir verir. 1960'lara kadar yaşayan Macit Ayral sanatını geliştirip önemli hat sanatçıları arasına girmiştir. 

Şairler Atatürk'le ilgili şiirler yazmışlar, ressamlar onun resimlerini, heykeltıraşlar da heykellerini yapmışlar. Atatürk'ün hayatı ve kendisi sanatçılara büyük bir konu olmuştur. Bu geleneği sürdüren bir sanatçı da Tahirzade Behzat'tır. 

Hüseyin Tahirzade Behzat, 1889'da Tebriz'de doğmuştur. Mir Gaffar İsfahani'den tezhip ve minyatür dersleri almış, Tiflis'te başladığı resim öğrenimini İstanbul Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisinde tamamlamıştır. 1921-1926 yıllarında Medresetül Hattatin' de tezhip ve minyatür dersleri vermiş, 1936'da gittiği İran'da Güzel Sanatlar Yüksek Okulunu kunnuştur. 1947'den vefat tarihi olan 1963'e kadar İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde uzman olarak çalışmıştır. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in de hocasıdır.(5) 


Yazarın Diğer Yazıları