SANAT ve SANATTA İLAHÎ GÜZELLİK-2

Sanatı ALLAH için, beşeriyyetin tekamülü için kullanmasını bilen Dede Efendi, Itrî, Mimar Siman, Şeyh Gaib, Şeyh Hamdullah, Râkım gibi büyük sanatkârların bu anlayışla büyük eserler verdikleri, asırlardır kütleleri dini vecd içinde Allah’a yaklaştırdıkları muhakkaktır. Bugün bestelenmiş gibi hala coşkunlukla söylenen TEKBİR SALÂT, Allah’ı arayan ruhun ilahi güzellik karşısında duyduğu hayranlığın ifadesinden başka ne olabilir. Bugün olduğu gibi yarın da İsrafil Sûru gibi ruhlara hayat ve sükun verecektir. 

 

Ya şu önünde küçüldüğümüz, çoklukta birliği ifade eden camiler Süleymaniye, Sultanahmet, bizi secdeye, ümit dolu duaya davet etmiyorlar mı?

 

Yüzyıllar ötesinden Âşık Yunus, hala aramızda değil mi? Her dost meclisinde şifalı ellerini gâh mûsikî, gâh şiir kalıpları içinde üstümüzde hissetmiyor muyuz?

 

“EĞER BİR MÜ’MİNİN KALBİN KIRARSAN,

HAKKA EYLEDİĞİN SECDE DEĞİLDİR,

HAKKI ARAR İSEN KALBİNDE ARA,

KUDÜS’TE, MEKKE’DE, HAC’DA DEĞİLDİR.” Derken sanatının şahikasında şiirinin ipek kanatları mûsikisinin kudretiyle birleşerek nice uyuyan canlılara hayat iksiri, azgın nefislere itidal ve sükûnet, Hak yolcularına rehber olmuyor mu?

 

Görülüyor ki, sanat milletlerin hayatında duygu ve düşünce birliği sağlayan önemli bir unsurdur.

 

MEVLANA ve YUNUS EMRE gibi dahiler ruhlarının serhadlerinden kopup gelen feryatları, zevkleri, güzellikleri beşer kulağına fısıldayarak kütleleri arkalarından sürüklemişler, dirliği ve düzeni bozulmuş cemiyetlerde tefekkür ve iman birliği sağlamışlardır.

 

Fakat kendi benliklerinde nizamı sağlayamayan sanatkârlar ise, sapık düşüncelerini, iç tortularını cemiyete dökerek dini, siyasi ve iktisadi huzursuzluklara sebep olmuşlardır. Öyle ki, halk kendisine sanatın altın kadehinde sunulan zehri farkında olmadan içmiş; fitnenin, taasubun, zulmün, hilenin hüküm sürdüğü nice devirler yaşanmıştır.


Yazarın Diğer Yazıları