Bir Şehit Kızının Dilinden Baba Hasreti -I-

Değerli okurlarım kardeşlerim, son yıllarda Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren, haçlı zihniyetinin, siyonistlerin ülkemize göz dikerek aynı oyunları bu cennet ülkemizde de oynamak, içerideki vatan hainleri ile işbirliği yaparak hain emellerini gerçekleştirmek için bütün hile ve entrikalarını sergilemekteler.

İşte bunlara karşı koymak ve atalarımızın bize kanlarını döküp canlarını vererek bıraktıkları bu vatanı korumanın en önemli yolu birbirimizi sevmeli, kardeş olarak kenetlenmeli düşmanlara karşı dimdik ayakta olmalıyız.

Onun için geçmişte yaşanmış bir vatan hikayesini bir akrabamın dilinden aktarmaya çalışacağım. İyi okuyun ve düşünün.

Fesindeki püskülü yana sallıyor yana

Gözlerindeki kini batar gibi düşmana

Sokar mıyız kafirler sizi bu cennet vatana

Allah Allah deriz de saldırırız düşmana

Vuruldukça düşeriz yine kalkarız ayağa

Ben bir şehit kızıyım bununla guruluyum ama 55 yaşındayım baba hasretiyle doluyum.

Babanın kızını sevmesini ellerde gördüm.

Anamın yıllarca ağladığını evlerde gördüm

El babası ile yolda yürürken ben yalnız yürüdüm.

Onlar şakalaşıp gülüşürlerken ben için için ağlayıp gözyaşlarımı kalbime gömdüm. Aslında babamın şehit olduğunu annem benden gizlemişti. Ne var ki yaşım dört beş filan olunca etrafın bana karşı samimi davranışları, acıyan bakışları ve sevgi ile yaklaşmaları bana bir şeyin dengeli gitmediğini anlatır gibiydi. Bazı komşu kadınların şöyle dedikleri hiç aklımdan çıkmıyor: Vah güzel kızım maşallah serpilivermiş. Görmeyen gözler babasının olsun. Bu gibi sözler bizim dağ köylerinden çok kullanılır. Bir çocuğun babası veya anası o küçükken veya doğmadan ölmüş ise yani "başka acı görmesin yavrucak sadece görmeyen ölen olsun” gibilerden bir nevi duadır onun için.

Amcalarım bir ayrı severdi beni. Onların da kimi Çanakkale Harbi'nden kimileri İstiklal Harbi'nden çıkıp gelmişlerdi. Daha çok amcalarımın oğullarından çok destek görüyordum. Onlar benden küçüklerdi ama ne de olsa benim koruyuculuğumu üstleniyorlar bir tarladan bahçeden geç gelsek mutlaka yollarda bizi karşılayıp ya da gittiğimiz tarlamıza bahçemize gelerek bizimle dönüyorlardı. Anneme bir gün ısrarla babamı sordum. Benim babam nerede? Amcalarım geliyor da gurbetten o niçin gelmiyor, seni mi sevmiyor beni hiç özlemiyor mu? Annem dinledi, dinledi ve hıçkırıklara boğuldu. Ağlamaya başladı ve bütün olan biteni anlattı. Artık ben de işin vahametini anlayıp kaderimize rıza göstermeye başlamıştım.

Babacığımı annemin tarifi ile tanımaya çalıştım çünkü onu hiç görmedim. Anacığım göstermemiş bana babamı. Nasıl göstersin babam asker olup Çanakkale'ye giderken beni karnında taşıyormuş.

Sanki bir daha dönmeyeceğini anacığımı ve beni görmeyeceğini biliyormuş. Şöyle demiş anacığıma: "Hatunum Ayşe, bana hakkını hilal et. 3 yıllık evliliğimizde bana karşı çok saygılı davrandın. Bana çok güzel günler yaşattın. Bunun için seni hiç aklımdan çıkarmayacağım. Bizler vatanımızı müdafaaya gidiyoruz. Kâfirler vatanımıza, dinimize, namusumuza, mukaddesatımıza saldırıyorlar. Onlara canımız pahasına bu vatanın çakıl taşını bile vermeyeceğiz. Vurulacağız öleceğiz yaralar alıp gazi olacağız ama onlara bu zevki tattırmayacağız. Şayet şehit olur da dönmezsem Ayşe'm karnındaki emanetimi iyi koru, oğlan olursa kendi adımı "Abdullah” koy kız olursa adını anamın adı Ayşe ile senin ananın adı olan Şerife'nin birleşimi olarak "Ayış koy. Benim ardımdan ağlama, gururlan. Aç bile kalsan ele sırrını bildirme. Belki kimseleriniz kalmayacak. Babam ihtiyar, kardeşlerimin akıbeti benden daha parlak değil. Bugün olmasa yarın hepsini askere alacaklar. Onların bazılarının eşleri var.

Çocukları olacak başınızda erkek kalmaz ise, hep eltiler birlik olun. Birlikten dirlik doğar, dirlikten varlık oluşur. Ekecek yetecek kadar tarlamız vardır. Öküzünüz olmaz ise kendiniz koşulun sabana, ama dosta düşmana karşı yokluğunuzu açlığınızı bildirmeyin.

Elbise avret örtendir, namus örtendir. Basma pazen bulamazsanız ıstarda elbiselik dokuyup giyinin, çocuklarımıza giydirin. Bizlere vatanımızı düşmanlardan korumak kurtarmak için Allaha dua edin” dedi ve damatlık elbiselerini giyindi.

Başına püsküllü fesini giydi, yeşilli kırmızılı sarılı ipek poşusunu sarık yaptı fesin üzerine ve uzun kalan püskülünü sol şakağından aşağıya doğru sarkıttı.

Herkes köy meydanında toplanıyordu başka köylerden de gelenler olmuş köyün büyük meydanı adeta bir mahşer yeri gibiydi. Kapıya kadar vardı. Dışarıya baktı kalabalık askerleri ve onları uğurlamaya gelenleri gördü. Fesini sola doğru yatırıp simsiyah üzüm gibi saçlarını elinin parmaklarıyla geriye doğru bir iki defa sıvadı ve usulca gülümsedi. Ardında gürledi.

Heyt be be kahpe düşmanlar siz kiminle aşık attığınızın farkında mısınız size sadece bu meydandaki yiğitler yeter be ey namertler ey sefiller ey gafiller” dedi. Bana döndü yumuşadı korkma güzeller güzelim ben gider şehit olurum bir başkamız dünyaya gelir Türkiye payidar kalır üzülme dul kalırsan sen dul değil evimin herifi olursun bu vatan sizin gibi güçlü Allah'ını dinini ırzını namusunu bilen vatanının seven hatunlara emanettir. Allah yar ve yardımcınız olsun” dedi evimden dışarı fırladı. (Devam edecek)


Yazarın Diğer Yazıları