İYİ Kİ ÖLDÜNÜZ! -1-

Bu başlık da ne böyle? Çok önemli gördüğüm bir konuyu siz okurlarımla paylaşmak için böyle bir başlık seçtim bugünkü yazıma...

Birkaç yıldır kalbimde acılara, gönlümde düşüncelere sevk eden bir rahatsızlığı, sosyal bir yarayı yazıya dökmek istedim.

Hani bir cenazemiz olduğunda, bir Müslüman olarak hepimizin yapmak istediği son görevlerden biridir, onu en iyi şekilde tertemiz yıkayıp en uygun şekilde kefenleyerek kalabalık bir cemaatin katılımı ile ebedi istirahatgahına yerleştirmektir. Ancak günümüzde bu görevi yerine getirirken çevremizde özellikle Konyamızda bir takım yeni gelenek ve adetlerin icat edilmesi bazı cenaze sahibi fakir kesimlerin bütçesini zorlamakta, onların büyük güçlükler çekmelerine sebebiyet vermektedir. Bu konuda yazacaklarım birilerini hedef almak şeklinde anlaşılmasın lütfen.

Değerli okurlarım, sevgili genç dimağlar! Modern hayata geçişle birlikte hatıraları çabucak yok etmek, hayli yaygın bir kötü alışkanlık oldu. Hatta bu işlerde insanlar adeta yarış haline girdiler. İnsanoğlu gerek oturdukları evlerinde gerek bağ bahçe ve tarlalarında bulunan geçmişe ait hatıraları anımsatacak veya atalarını unutturmayacak ne kadar değer varsa onları yok etmek için, hatta silip süpürmek gayesiyle bir yarış içerisindeler. Hatta bazı kökleşmiş olan gerek dini gerekse milli gelenek ve göreneklerimizi bile değiştirip yerlerine yeni adet ve gelenekler türetiyorlar.

Ana babaların yıllarca oturdukları, çoluk çocuklarını besleyip büyüttükleri hatta dede ve ninelerinden kalma hatıraları bile her köşesinde yaşattıkları, yazın sıcağında serin, kışın tipi ve ayazında sıcacık olan bu ata yadigarı mekânların yıkılarak yerine, hastalıkların davetçisi olan ve asrî hapishane olarak da görülen beton yığını gökdelenlerin dikilmesiyle oldu ne olduysa. Bunu yaparken maziye ait hiçbir iz kalmasın diye bir kepçe getirip yerini yurdunu adeta silip süpürdüler.

Oysa o güzelim mütevazi Gonya evinde veya köydeki taş evlerde öyle güzel köşeler, öyle maziyi hatırlatan sedirler, sofalar, mutfaklar, izbeler, tavan arası ekmek ocakları, evin bir köşesindeki anamızın bacımızın ekmek yaparken, sokakları saran komşuları kuşatan mis gibi kokularıyla dumanı göklere çıkan o tandır güdüğü... Hepsini bir çırpıda daha yarım asır bile geçmeden çıkarıverdik hayatımızdan.

Benim hatıramda o kadar çok şey var ki çıkarmak istesem bile çıkmıyor hayatımdan. İşte evimizin sediri, babamın oturduğu köşedeki minder, şu izbedeki bulgur küpümüz, şunlar babacığımın okuduğu kitapları koyduğu raflar, şu askıdaki babamın kırma çifte tüfeği, şurası bahçedeki tandırımız, şu direkte asılı duran anacığımın ekmek yaparken giydiği işlik göyneği ve kollarına bağladığı kolcakları, şu ayran ve hoşaf taslarımız, şu anacığımın salata sahanı, şu pilav koyduğumuz bakırdan lengeri... Üzülerek ifade etmeliyim ki bugün, geçmişe ait "bu şudur” denecek bir hatıra koymadık. Yine ekmeğimizin kaynağı olan tarlalarımızdaki armut ve alıç ağaçları, dibinde gölgelendiğimiz meşe ağaçları. Hepsini kestik söktük yok ettik. Oysa ki hepsi de bize geçmişimizi, atalarımızı hatırlatan birer anıt ağaçlardı. Şimdi bağ bahçelere bakıyorum da "tabiattan” deyip ağzımıza atıvereceğimiz bir tek yaban meyvesi yok.

Yakın zaman önce hali vakti yerinde geçmişini özleyen, atalarına saygı duyan bir arkadaşımı ziyarete gittim. Biraz hoş sohbetten sonra beni evinin bahçe kısmında ayrı bir eve götürdü. Baktım dip sedirde keçe serili. Üzerinde yün dolgusu minderler. Eski ahşap direkleri cilalamış, eski urbalardan bir kısmını askıya asmış, evin gerisinde maket saban, maket pulluk, dirgen, beldanat gibi eski malzemeler ile bahçenin bu bölümünü öyle bir süslemiş ki! O gördüklerim sanki benim ruhumu 50 yıl öncesine taşıyıverdi, kendimden geçtim. Bu sevinç ile Maşallah gardaşım ne güzel şark odası yapmışsın deyince yüzü ekşidi ve itiraz etti bana. Yok gardaşım, burası şark odası değil baba ana odası, eski hayatımızın odası dedi. Doğru, haklısın ben yanlış ifade kullandım seni tebrik ederim deyince: "Ben bunlarla mutlu oluyorum akşam gelince bu odaya girer otururum bütün yorgunluğum geçiverir. Pazar günleri eşimle dostumla burada sohbet ederim” dedi.

Ne mutlu anılarıyla yaşayanlara. Ya bizler ne yaptık? Elimiz ağzımıza uydukça o köşe minderleri yerine demirden yapılmış, anamızın yün ile doldurup özenle köpülediği minderlerin süslediği divanların yerlerini köşe takımı denen mobilyalarla değiştirdik. Sağlıklı yaşamamızın membaı olan keçe sergiler yerine sentetik malzemeden yapılmış desenli modern halılar kullanır olduk.(Devam edecek)

 


Yazarın Diğer Yazıları