Konya Dağlarında Bir Yörüğün Hikayesi -II

Ver elini dağların zirvesi... Köylerinin bağlı olduğu yaklaşık 35 km uzaklıktaki köylerinin bağlı olduğu nahiyeye gidip nüfus müdürüne müracaat ederek durumu bildirirler. Yaşları müsait olduğu için nikâh ve evlilik kayıtlarının yapılmasını söylerler Nüfus Müdürü güngörmüş babacan adama. 

Müdür "Gençler siz kaçak mısınız, der ‘evet' derler. "Ailenizin haberi yok mu?” diye sorunca Müdür, "Yok” derler. "Pekiyi o zaman, ben sizi kolluk kuvvetlerine bildirmek mecburiyetindeyim ama bunu yapmayacağım siz bir gün sonra gelin ben de şehirde muamelenizi yaptırayım, yarın gelip alın evlenme kaydınızı tamam mı” der. 

O gün nahiyedeki Rasim'in tanıdığı bir ailenin hariciyesinde (misafir odası) kalırlar. Ertesi gün akşama doğru resmen evli bir çift olarak köylerine doğru gelirler. Tabi bunlar ağıllardaki davarlarının başından aniden gidince durum halk ve aileler tarafından anlaşılır. Zaten o civarlardaki çoban ve ağıllarda kalan aileler tarafından bu ikilinin her şeyi tahmin edilmekte olduğundan vaziyet anlaşılır. 

Ne var ki bu olay duyulduktan sonra oğlan tarafı bu habersiz ve gizli hem de bir Yörük kızı ile olan aşka evliliğe asla rıza göstermez. Nikahı da yapılmış olan gelini için oğluna ‘bu hanımı boşayacaksın yoksa ne baba diye benim evime gel ne de malımı güt senin hiçbir şeyini istemiyorum; dediklerimi yapmaz isen seni affetmem benim de bir haysiyetim var düğün dernek ile sana gelin alıp ailemize yakışır bir evlik yapmanı isterim' deyip Rasim'i babası reddeder. 

Bu aşk tanımaz sadece kendi itibarı için bir yuvayı yıkmayı isteyen baba o kadar akraba ve sözü geçen itibarlı insanların ısrar ve ricasına rağmen bir türlü yumuşamaz. Zaten Rasim'in anası vefat ettiği için babası bir daha evlenmiş, ana üvey analıktır artık bu yuvada eşi Elmas ve Rasim'in huzurları kalmamıştır. 

Çaresiz kalmış olan çifti yani kızını ve damadını kabul eden dağlarda yaşam sürdüren yabancı bir şehirden olan kayın peder Yörük Duran Ağa çadırının yanına bir çadır daha kurup onlara kucak açar. Birkaç ay böyle kaldıktan sonra Rasim bu hayata alışık değildir. Sonra onurlu bir aileye mensup bir yetişkin yanlarındaki çadırda baldızı var kaynata kaynana var onlardan ayrılıp köyden bir boş ev bulup oraya yerleşir. "İki çıplak bir hamama yakışır” derler ya bunlara aş temin edecek iş lazımdır. 

Köyde bir başka sürü sahibi aileye çoban ve çiftçi olarak aylıklı durur. Ama evine Yörük aldı diye oğlunu Yörük kızı diye gelinini kabul etmeyen baba oğlunun başka birine çoban olarak çalışmasını da kabul edemez, oğluna olmadık eza cefa yaptırmaya başlar.  

Oğlan, saygıda kusur etmemek babasını üzmemek ister ama bir tarafta karnında çocuğunu taşıyan eşi diğer yanda babası, aile ocağı derken artık delirmek üzeredir dağlara çıkar gider, günlerce serserice gezer. Eşi peşindedir nihayet araya girenlerin de çok etkisi olmayınca Rasim eşinin rızasını alarak eşi bir oğlan çocuğu dünyaya getirdikten sonra boşanırlar öyle ki Rasim çocuğu da kabul etmez. Çocuğun anne dedesi zaten çocuğunu vermek istemez gelin hanım elinde çocuğu ile baba çadırına döner, bir sene kadar çocuğunu büyütür. Bu arada yakın köylerden birinden bir hanımı ölmüş adam dünür olur, çaresiz dul gelin baba anasının da rızası ile o adamla nikâhlanır. 

Oğulları Mesut ise Yörük dedenin yanında 10 yaşına kadar büyür. Zaten gizli gizli de olsa hiç ilgisini esirgemeyen babası Rasim'in ocağına kavuşur. Yörük Duran ağa artık kızının bu durumundan sonra bu yöreden sahile gitmez. Yazın çadırlarda kışın ise civar köylerde bulduğu bir boş evde kışlar. Dağlarda çoban olarak hayat sürmekten iyice bunalan yörüğün küçük kızı da yine civar köylerden davarcılıkla uğraşan ve daima dağlarda zamanı geçen bir evli adama gönlünü kaptırır o da onunla evlenir. 

Her ne kadar evli bir adama giden kızı için üzülse de yuvalarında kızların ve damatlarının mutlu olduğunu gören Yörük ağanın dağ bayır dolaşma takati kalmamıştır. Malını davarını satar bir daha yönünü bu dağlara dönmemek üzere kızlarına ve damatlarına veda ederek eşi ile beraber sahile gider, bir daha buralara dönmez. Burada Rasim ile Elmas kadın için bir anekdot anlatmak isterim. Rasim Elmas'tan ayrıldıktan sonra köyünden bir başka kadınla evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış mutlu bir yuvası vardır. 

1973-74 yılları idi Rasim Elmas hanımdan olan çocuğu Mehmet'i İstanbul'da evlendirecekti. Bizler de düğüne davetli idik. Rasim düğüne Elmas hanımı da davet etmişti çünkü oğlunun anası idi, bizler Elmas hanım ile Rasim nasıl karşılaşacaklar diye meraklanırken Elmas hanım tanıyanların "hoş geldin Elmas” sözlerinin arasında çok mağrur ve okkalı bir eda ile geldi eski kocasının evinde baş sedire oturdu. Rasim Amca geldi "Hoş geldin Elmas Nasılsın” dedi, "Hoş buldum Rasim Rabbime şükürler olsun eyiydim, şimdi daha eyi oldum sağ ol davet ettiğin için” diye cevapladı. Rasim "eyi ki geldin Allah senden razı olsun yoksa oğlumuzun boynu bükük olacaktı” deyince Rasim, "Ben onu çok zorluklarla böyüttüm heç boynunu büker miyim o benim için dünyalara bedeldir” deyince bizler kendimizi tutamadık ağladık, ama o vakur kadın bizleri süzerek "Ağlamayın guzum Allahın takdiri böyle imiş onu hikmetinden sual mi olur” deyip bizleri teselli etti ve mutlu bir düğünden sonra köyüne eşine ve çocuklarına döndü. 

Benim aklım erdiği çocukluk yıllarımda bu Yörük Duran denen adamın ve kızlarının dağlarda davar güttüklerini iyi bilirim. Çadıra vardığımızda bize çok sevecen davranırlar yufka bazlama sadeyağ ayran ikram ettiklerini çok iyi hatırlarım. 

Duran ağa ve eşi Sultan Teyze sanırım hakkın rahmetine kavuşmuşlardır. Çünkü buralarda evlenmiş olan kızları da rahmeti rahmana kavuştular. Ben de bu acıklı öykü misali yaşanmış hatıraları yazarak geçmişe ışık tutmaya çalıştım. Allah hepsine rahmet etsin ruhları şad olsun. Biz de bu gerçek hikâyeyi bu kadarla bitirmiş olalım. Sağlıcakla kalın.


Yazarın Diğer Yazıları