Şeytan Ata Biniverince...

Eskiden bizim gençlik yıllarımızda herkes şeytanın korkusu ile yaşardı ve filan adamı şeytan çarpmış falan yerde gece şeytanlar düğün yapmış gibi söylemler olur çok işiler şeytanın ak geycekli (Beyaz uzun gömlek) olarak gördük derlerdi. Şimdi artık şeytan filan inmiyor insanların arasına, çünkü artık ona ihtiyaç yok insanlar birbirini aldatmada, soymada, birbirlerine hile yapmada o kadar usta olmuşlar ki şeytandan daha tehlikeli hale gelmişler.

Elli altmış yıl önce bize anlatan anne babalarımızın deyişi ile yaşandığını söyledikleri bir efsane.

Bizim köyümüzde yıllardır anlatıla gelen bir efsane var ki doğruluğuna bazen inanasım gelir ve o an sanki onu yaşarım. Babacığım merhum anlatırdı... Daha başka köylüler de bunu kış geceleri oturmalarında hep dile getirirler ve şeytanın oyununu okuyarak bozun diye telkinde bulunurlardı.

Vasıtaların at ve eşeklerden olduğu 1900'lü yıllarda yaşandığı söylene bir olay. Bir gece köyde bir evde köyün üç zengin ağası oturmuşlar sohbet ediyorlar. Mevsim güz... Derler ki "Bugün sabah erkenden kalkıp atlarımızla bir şehre varıp biraz ihtiyaçlarımızı alıp gelelim olur mu?” "Olur” derler. Bu ağalardan ikisinin evleri köyün iç kısımlarındadır. Birisinin ise köyün dışına yakındır. İç kısımda olanlar derler ki "Sen hazır ol, biz geçerken sana pencerenin altından ünleriz (sesleniriz) beraber gider geliriz tamamı?” "Tamam”.

Bunlar tabi köyün ağaları... Vasıta bakımından diğer köylülerden daha şanslılar. Çünkü atları yeğin, bakımlı. Giyimleri sağlam, düzenli. Eyerleri süslü, yolda kalmak yok. Atlarına çokça güvenirler. Neyse hepsi geç vakit dağılıp evlerine giderler. Evi kenarda olan Mehmet ağa eve varınca atını yemler, hatta sırtına süslü eyerini vurur gelip o vesvese ile yatağına yatar. Şehre gidip gelince neler yapacağını hayal edip düşlerken uyku ile uyanıklık arasında dışardan akşam kavilleştiği arkadaşlarından birinin sesi gelir. "Mehmet, Mehmet, Mehmet!” Üç defa tekrarlanınca o şuuraltı durumdayken "Eyy!” der. "Çabuk ol, çık dışarı hemen gidiyoruz”. O da "Tamam” der ve çıkar. Atını saldığı gibi her zaman gittikleri yola koyulur. Bizim Anadolu kırsalında hatta bazı Anadolu şehirlerinde bile insanların bir birine seslenirken bilmeden aileden aldıkları bilgilerle daim Allahın ismini söylerek hitap ederler. Misal Ahmet hayyy, Ahmet Ali hayyy Ali gibi... Şeytan bir kişiye hitap ederken onu çağırırken asla hay demez ve üst üste Ali Ali veya Ahmet, Ahmet, Mehmet, Mehmet diyerek çağırır. İşte bizim Ahmet ağa da daha gecenin erken saatinde evhamlı yatınca arkadaşları tarafından çağrıldığını zannederek atını her ne kadar sürdü ise de yüz metre kadar önlerinde gittiklerini zannettiği arkadaşlarına seslenerek "Bekleyin ben de geleyim” der ama onlar "Çabuk gel gecikiyoruz” diyerek onu daima çağırmaktalar. Bunlar köyümüzden aşağı yukarı 7-8 kilometre kadar uzaklaştıktan sonra Ahmet ağanın aklı başına gelir ve derki "Allah Allah bu adamların beni daha evden çağırmalarında bir tuhaflık vardı hiç köylülerim gibi çağırmadılar. Acaba yanlış mıyım yoksa ben bir vesvese ile mi gidiyorum. Ben şunlara hay diye bir ünleyeyim” der ve "Aliiii hayyyyy Aliii” diye haykırır, ses gelmez. İlerden bir daha seslenir "Aliii hayyyy Aliiii” yine ses seda yok. Bakar ki bu kadar yol gelmesine rağmen tan yerine kızıllık çökmemiş, gün doğmamış. Başka bir köy hududu olan yerden atını geri çevirip köye doğru döner. Bu döndüğü mevkide çok eski bir köy kalıntısı vardır ve bu köye ait olduğu bilinen büyükçe bir de mezarlık vardır. Oraya yöre halkı dedeler mezarlıkları deriz. Bu yıkık virane köy ta Selçuklular döneminde halkı bizim köye dâhil olmuşlar ve araziyi de bizim köy arazisine katmışlardır. Belki şu da ihtimal yöreden çukur ovaya uzanan halen karaman yolu denen ipek yolu vardır, bu mevkiinin bir adı da kışla mevkiidir. Belki de bir askeri kuruluşun barındığı köydür. Ahmet ağa yanından ileriye doğru geçip gittiği mezarlıkların tam yanından köye doğru geri gelirken yolun kenarında bir çocuk ağlaması iştir. Sağına soluna bakar 4-5 yaşlarında bir çocuk, avazı çıktıkça ağlamaktadır. Mehmet ağa bu yöreden çok göçerin geçtiğini bilir ve bunlardan bir göçerin çocuğunu arazide unuttuğunu zannederek atını durdurup elini çocuğa uzatır, elinden tutar ve atının arkasına eyerin terkisine çocuğu alır. Alır da bu işte bir tuhaflığın sonradan farkına varır elleri hiç de çocuk eline benzemez ve elini çok sıkı kavradığını fark eder. Neyse atına deh deyince daha at 10 metre bile gitmeden atın nefesi kesilir, ayakları tutulur, at soluk almada zorlanır yürüyemez olur. Aklı başına gelen Ahmet ağa şöyle geri dönüp bakmak ister ama ne görsün ardına aldığı çocuk acayip şey olmuş. Başı kendinden 1 metre yukarda ayakları dersen yere adeta kilitlenmiş atın yürümesi imkânsız. Elleri ise Ahmet ağanın boğazını sıkmak üzere... Bu durumdan çok korkan Ahmet ağa hemen atını yolun kenarında bir metre ilerdeki yeşillenmiş ekin tarlasına sürer, at rahatlar ve nefeslenir. Ağa da kendine gelir. Ardında atın sırtından düşüp kalan şeytan olduğunu söyleyen İblis, "Hadi paçayı çabuk kurtardın, yoksa hemen işini bitirecektim senin ama ne var ki besmele ile ekilmiş ekin tarlasına girdin ben oraya giremem” der.

Atalarımız "Böyle vesvese ile yatarsanız sonu pekiyi olmaz, aman okuyup üfleyip yatın yavrularım” diyerek bize duaları okuyup namazlı abdestli olmamızın güzelliğini anlatırlardı.

O korku ve ürperti ile geri evine gelen Ahmet ağa evinin penceresi altında "Ahmet ağa hayyy, Ahmet ağa hadi yola çıkıyoruz” diye ünleyen Şükrü ağa ile Ali ağayı görünce durumu daha iyi anlamış. Ve hayyy kelimesinin ne manaya geldiğini Şeytan aleyhillanenin bu kelimeyi kullanamayacağını düşünmüş ve tekrar yola devam edip şehre gitmişler. Hem de biraz evvel olayın yaşandığı yerde onları Ahmet ağadan bir kez daha dinlemişler.

Şeytanın ve dostlarının şerrinden Rabbim hepimizi muhafaza eylesin...

 


Yazarın Diğer Yazıları