Çocuklarımız Evden Gittiğinde

Çocuklarımız her şeyimiz. Doğdukları andan itibaren her türlü ihtimamı gösteririz. Hatta doğmadan, ana rahmindeyken ihtimam başlar. İhtimam biter mi? Ne gezer. Ölünceye kadar sürer. Bu, ilahi bir imtihandır insanlara. Hiçbir ana baba;

-"Çocuğum, edepsiz olsun, topluma zararlı bir yaratık sınıfında bulunsun…” istemez. Edep, terbiye, ahlaklı davranış sergilemek özümüzde olan bir şeydir. Hayat devam eder; bugün çocuk olan, yarın genç olur, okullara gider, evlenir, barklanır, o da çoluk çocuğa karışır…

"Çocuklar bir gün evden giderler. Gitmek zorunda kalırlar. Bu, ya iş icabı, ya da öyle gerektiği için olur.

Gözlerinde hayata karşı bir heves, omuzlarında ince bir ağırlık, ellerinde uçarı bir telaş. Gençliğin özelliği bu. Daha doğrusu insanda böyle bir duygu var.

Evet, çocuklar evden gidince, onlarla beraber bazı şeyler de gider. Evdeki çocuklara ait eşyalar, terlikler, evdeyken giydiği çamaşırlar, pijamalar, kullandığı bardaklar, su içtiği sürahi… bunların hepsi çocuklarla birlikte gider. İçimize hüzün çöker, keder çöker, içimiz sıkılır. Çocukların evde olmayışı, adeta bize kıyametin koptuğunu hatırlatır. Annenin gözyaşları kurumaz. Baba, belki belli etmez ama, onun yüreği daha çok dağlanır.

Çocuklar evdeyken; sabah annenin kızarttığı ekmek, yaptığı tost, demlediği çay, sofraya; "evladım iyi yesin, iyi beslensin…” diye hazırladığı kahvaltının tadına doyulmaz. Bütün bunlar, ailede huzurun temini ve özellikle çocuklar içindir. Çocuklar yok iken, anne-baba ne bulursa yer. Aldırmazlar yediklerine, içtiklerine.

Onlar evden gidince, sabah kızaran ekmeğin kokusu, ütünün buharı, bir türlü şekle girmeyen saçlar, kapıdan çıkarken aceleyle öpülen yanaklar gider…

Çocuklar evde iken, annenin attığı terlikler, onlar gidince garip kalır. Kime atılsın terlikler, kimi hedef alsın. Anne;

-"yatağını topla, toplamadan çıkma. Saç kıllarını lavabodan al, banyo yapmadan çıkma…” diye kime bağırsın, çocuklar gidince.

Çocuklar evde iken, okuldan gelmelerini, anne pencere önünde bekler. Geç gelirlerse meraklanır. Çocuklar evden gidince; bekleme de biter, merak da. Ama bu sefer başka, beklemeler, başka meraklar alır anneyi ve babayı.

Çocuklar evdeyken, annenin yaptığı çorbaya, "duru”, ekmeğe; "kuru” diyen çocuklar, evden gidince, anne yemeğini özlerler.

Saatler sanki bir yerlerde durmuş gibi olur. Hayatınız hasreti kuşanmış mevsimsiz bir ülkeye benzer bir zaman…

Çocuklar evden gidince; ansızın yapılan şakalar, vakitsiz istenen sandviçler, pencere önünde beklediğiniz geceler gider...

Artık kapının önündeki ayak seslerini duymazsınız, arka odadan yükselen müzik sesi, banyodaki parfüm kokusu, ortasından sıkılmış dişmacunları anılarınızda kalır. Mutfak masası çoktan unutmuştur sıcacık ve neşeli sohbetleri.

 

Bir Evlat ki!


Kapılarımız aşınmaz oldu

Evlat ataya taşınmaz oldu

Baba, anne kapıya bakıyor

Evladım halim sorar mı diye

Cep icat oldu, sohbet bozuldu

Ha bir gün olsun arar mı diye

Yemedi, giymedi evlat için

Hiç huzur görmedi evlat için

Saçını süpürge yaptı her an

Baba, uykusuz kaldı her zaman

Evlat aklı, takmadı atayı

Ata ona sağlık feda etti

Evlat, emekleri heba etti

Yuva kurdu, anayı unuttu

Palazlandı, dostunu unuttu

İnsanların hasını unuttu.

Paradan başkasını görmedi

Gönül yapmadı, kalbe girmedi,

Sevgiyi, riya için zannetti,

İnancı, hülya için zannetti!

Ataya "öf” demek büyük günah,

Batışın yakındır, akşam sabah!

Önüne geleni kapıyorsun,

Ardına geleni tepiyorsun,

Düşündün mü hiç, ne yapıyorsun?

Anla ki gayyaya batıyorsun!


Yazarın Diğer Yazıları