Fransa’yı Nasıl Anlamalı?

Fransa’daki kanlı eylemi nasıl anlamalı. Kaç gündür takip ediyorum. . Bizim televizyon kanallarımızdaki yorumcuları ibretle izliyorum. Hepsi konuya Fransız. Yada meseleye Fransa’nın gözüyle bakıyorlar. (Çok azı hariç)
Peki, gerçekler ne?
Tabii ki yine bir komplo teorisi diyeceksiniz ama başrolde İsrail’in olduğundan kuşkunuz olmasın. İsveç, İrlanda, İspanya, Hollanda’dan sonra Fransa’nın da Filistin’i bir devlet olarak kabul etmesi İsrail için bardağı taşıran son damla olmuştu. (Aslında Fransa’daki tanıma sembolikti ancak, İsrail buna bile tahammül edemedi)  Avrupa’da birçok çevre yakın zamanda patlayacak bir bombanın beklentisi içerisindeydi. Tabii ki, Avrupa’nın en önemli ülkelerinden birisi Fransa olduğundan kabak Fransa’nın başına patladı. Şimdi diğer ülkelerde de derin bir kaygı oluştu.
Dergiye yapılan operasyonu araştıran ekibin başındaki Fransız komiserin şüpheli ölümü çok şey anlatıyor elbette.
Böylece İsrail bir taşla iki kuşu vurmuş oldu. Bir taraftan batılı ülkelere göz dağı verilirken, diğer taraftan suçu Müslümanlara yıkmış oldu.
Ancak yine de gerçekleri anlamak için önce batıda son yıllarda meydana gelen gelişmelere ve Avrupa toplumundaki sosyal değişimlere bir göz atmak gerekecek.
Adına İslamofobi denilen bir akım oluştu. Ben şahsen batılı yöneticilerin bu akımdan bugüne kadar rahatsızlık duyduklarını sanmıyorum. Kendi değerlerinden bile uzaklaşmış, halkının büyük bir kısmı herhangi bir dine inanmayan, ahlaksızlığın hat safhaya ulaştığı  batıda, İslamofobi’dan meded umularak, Hıristiyan olan halklarının kendi değerlerine dönmeleri umuluyor.  Öte yandan bu yolla Doğu Bloğunun (SSCB)  çökmesi üzerine karşıt düşünce arayan ABD ve batı,  11 Eylül saldırısını bahane ederek, halklarını belirli bir hedefe odaklamış oldu. Allah’ın nizamıyla yönetilmeyen tüm beşeri idarelerde karşı hedef büyük önem arz eder. Her dönem mutlaka ortak bir düşman bulunur.
Bu amaçla da bugüne kadar İslamofobi adı altında yapılan her türlü eylem karşı ciddi hiçbir tedbir alınmadı.
Bunu görebilmek  için son birkaç yıl, batıda yaşananlara bir göz gezdirmek yeterli olacaktır.
Avrupa’da son yıllarda Müslümanlar istim üzerinde oturuyor. Camilere saldırılıyor, kutsal değerlere küfrediliyor, Müslümanlar darp ediliyor,  İslam’ı ve Müslümanları karalayan toplantılar ve mitingler düzenleniyor.  Tüm bunların yanında polis ve askerin Müslümanlara bakışı da olumlu değil. Müslümanlara adeta terörist muamelesi yapılıyor. Özetle Avrupa bu konuda adeta barut fıçısı.
Batının artan islamofobi karşısında sesiz durmasının başka nedenleri de var elbette.
- Son yıllarda Müslüman devletlerinin bir kısmında yaşanan olumlu gelişmeleri baltalamak. (Türkiye, Mısır örneği)
-Altında kendi imzalarının bulunduğu Kuzey Afrika ve Ortadoğu iç savaş ve kargaşalarını devam ettirmek.
- Toz kondurmadıkları dost ve müttefik  Yahudi devleti İsrail’in güvenliğini sağlamak. Yahudilerin Filistin ve Gazze’de yaptıklarını masum göstermek.
- Barbar addettikleri Müslümanları tüm dünyada yalnız bırakmak.
- Sınırları suni ölçütlere göre çizilmiş İslam coğrafyasını yeniden karıştırıp, bölüp-parçalamak. Bu sayede oluşturdukları düşmanlıklarla bir yüz yıl daha Müslüman’ı Muslüman’a kırdırmak.
- Son yıllarda iç savaşlar nedeniyle Batı’ya yönelen Müslüman göçünü önlemek.
- Avrupa’yı Müslümanlar için yaşanabilir bir kıta olmaktan çıkarıp gerektiğinde buralarda yaşayan ve Avrupa ülkelerinin vatandaşlığını kazanmış Müslümanları asıl memleketlerine göçe zorlamak.
-İnançları gereği, Müslümanlara yaptıkları eziyet ve zulüm karşısında sevap kazanmak.
-Vb.
Vallahi kusura bakmasınlar, ben Fransa’daki hadiseye diğerleri gibi bakamıyorum. Zaten Fransızların kendileri de böyle bakmıyorlar. Eylemin gerçekleşmesinin hemen ardından Fransa halkının tamamı kıstırılan teröristlerin öldürüleceğini savundu. Nedeni sorulduğunda da, “biz bunu malum güçlerin bir oyunu olarak görüyoruz, sağ yakalanırlarsa oyunları bozulur” şeklinde cevaplar verdiler.
Fransızların Fransız kalmadığına ben neden Fransız kalayım? Evet eylemi kabul etmiyorum, kınıyorum, ama batıyı asla masum görmüyorum. Şimdi yıllarca PKK’nın arkasında duran Fransa’yı düşünmeye davet ediyorum. Ta,  François  Mitterrand zamanından buyana PKK Fransa’nın gözde terör örgütüydü. Şunu unutmayalım ki, elinde para ve güç bulunan tüm terör örgütlerinin arkasında batı var. PKK’sının da, DHKP-C’sinin de,  IŞID’ının da, Boko Haram’ının da, El Kaide’sinin de…
Çünkü her Müslüman bilir ki, sebebi ne olursa olsun bir Müslüman bir Müslüman’a kıyamaz. Bakın şu yukarıdaki örgütlere… Gidip Gazze’de Müslümanları hunharca katledenlere karşı neden Cihat yapmıyorlar da, Müslüman beldelerde Müslümanlara karşı cihat yapıyorlar.
Batı, yeni bir strateji uyguluyor İslam ülkelerinde. Toplumlarını cahil, idarecilerini basiretsiz ve kifayetsiz gördüğü İslam devletlerinde, tarikat, cemaat, dernek ve mezhep çatışmaları çıkartarak, keyif sürüyor. Oh ne güzel!. Küçücük bir riske bile girmeden hem bu devletlerin kaynaklarını sömürüyorlar, hem silahlarını satıyorlar hem de cihat yapıyorlar. Bundan iyisi, Şam’da kayısı…
Bir açıdan kendinizi onların yerine koyun. Siz olsaydınız, Müslümanların cahilliğinden, basiretsizliğinden, enesinden kaynaklanan bu konjonktürü gerektiği gibi kullanmaz mıydınız?
Peki, ne yapmalıyız?
Müslüman gibi düşünmeli, Müslüman gibi değerlendirmeli, tarihten ders çıkarmalı, batıyı ve oyunlarını iyi bellemeli, oyuna gelmemeliyiz. Ama hepsinden önemlisi, birlik olmalıyız, bölünüp parçalanmamalıyız. Onlar nasıl küçük bir eylemde bir araya gelip birbirlerine destek veriyorlarsa, biz de öyle yapmalıyız.
Belli ki, bu eylemi ABD’ki 11 Eylül’ün Avrupa versiyonu olarak kabul edecekler ve Müslümanların üzerine gidecekler. Müslümanlara karşı cadı avına çıkacaklar, her ortamda İslamı ve Müslümanları karalayacaklar. Buna fırsat vermememiz gerekiyor.
Nasıl ki, Gezi hadisesinin arka planını çözdüysek, nasıl ki, 17 ve 25 Aralık operasyonlarının kodlarını deşifre ettiysek, sınırlarımızın dışında gerçekleşen bu eylemin de sırlarına erişip ortaya çıkarmamız gerekiyor. Bunun için İslam devletlerinin ciddi bir istihbarat ağına ihtiyacı var. Umulur ki, toplumlarımız ve idarecilerimiz gerçeği görür ve ona göre hareket ederler.
Unutmamalıyız ki, biz en güçsüz olduğumuz birinci dünya savaşında Çanakkale’de birlik olduğumuz için yenilmedik. Müslümanlar Bedir savaşını bu açıdan iyi irdelemeliler. Mesele güç meselesi değil, birlik olup olmama meselesi. Ancak ne yazık ki, bu konuda 14 asırlık İslam tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşamaktayız.
Mesele sadece Fransa’daki Charlie Hebdo meselesi de değil. Mesele topyüken “Batı’nın İslam dünyasına biçtiği rol”  meselesi. Biz oynanan oyun için hazırlanan senaryonun bilinçsiz figüranları olmamalıyız. Anladık ki, elimize silah vererek bizi alt etmeye çalışıyorlar. O zaman  silahı atıp, akla, bilme, fene , teknolojiye yönelmeliyiz. Unutmamalıyız ki, eğitimsiz bir toplum düşmanların elindeki en büyük kozdur.  Hepsinden önemlisi kitabımıza sarılmalıyız. O’nu bir doğru anlayabilsek, hiçbir sorunumuz kalmayacak zaten….
Biz müslümanız. İslam akıl dinidir. Kitabımızda birçok ayette “akletmez misiniz?”şeklinde geçen uyarıyı neden dikkate almayız? Tam da işin bu noktasında başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun Fransa’ya gitmesini akıllıca alınmış bir karar olarak görüyorum. Ne de olsa “o bir bilge başbakan…”


Yazarın Diğer Yazıları