İSRAİL YOK OLANA DEK…

Hamas tüm dünyayı şaşırttı. Yıkılmaz denilen surlar yıkıldı, geçilmez denilen gökler geçildi, korkusuz denilen İsrail korktu. Her iki taraftan yüzlerce kaybın olduğu savaşın yüzyıllara varan hikayesi var. Hiçbir şey durup dururken olmadı elbette… İşte katil, zalim, terörist İsrail ile mazlum Filistin'in hikayesi.

Dünyanın ortası olarak da adlandırılan Filistin, Kutsal Şehir Kudüs ve civarlarını kapsar. Allah'ü taeala Kuar'ın-ı Kerim'de Kudüs ve civarlarını ‘etrafını bereketli kıldığımız” şeklinde tanımlamakta… Küdüs merkezli Filistin, bereketli toprakları ve stratejik konumu ile bin yıllardan bu tarafa insanoğlunun dikkatini çekmektedir. M.Ö.12.yüzyılda buraya gelip yerleşen deniz kavimlerinden Filistlerin adını taşımakta Filistin… Din tarihindeki geçmişi Hazreti İbrahim'e kadar giden Filistin, tarih boyunca Hz.İbrahim soyundan gelen peygamberlerin yaşam merkezi oldu. İshak, Yakup, Yusuf, Musa, Harun, Davut ve Süleyman peygamberlerin doğup büyüdükleri topraklar bu topraklar... Hazreti İsa da yine burada dünyaya geldi, mücadelesini burada verdi. Hazreti Musa'nın Mısır'dan alıp geldiği İsrailoğulları Hazreti Davut ve Süleyman döneminde bir devlete kavuştularsa da devletlerini kısa bir süre sonra kaybettiler. Hazreti İsa zamanında Roma İmparatorluğu toprağı olan Filistin, Hazreti Ömer dönemine kadar Roma toprağı olarak kaldı. 636 yılında yapılan Yermük Savaşı ile Müslümanlar tarafından fethi gerçekleştirilen Kudüs, Haçlı seferlerine kadar huzurlu bir dönem geçirdi. Haçlıların taş üzerinde taş gövde üzerinde baş bırakmadıkları 1099'da yeniden Hristiyanların eline geçen Filistin'i haçlı işgalinden 1187 yılında ‘Şarkın en sevgili Sultanı' sanı ile tanınan Selahaddin-i Eyübbi kurtardı.

Filistin'in Osmanlı topraklarına katılması ise 1516'da Yavuz Sultan Selim tarafından gerçekleşti. Kendisini kutsal Hadümü'l Harameyn yani kutsal mabedlerin hizmetçisi olarak ilan eden Yavuz'dan sonra Filistin'in elimizden çıktığı 1917 yılına kadar tüm Osmanlı Sultanları bölgeye karşılık beklemeden ihlasla hizmet ettiler. Osmanlılar Kudüs'ü sadece Müslümanların kutsalı saymadılar. Diğer iki dinin müntesiplerine de o topraklarda özgürce yaşama ve ibadetlerini gerçekleştirme şansı tanıdılar. Öyle ki durumun önemine binaen Kanuni Sultan Süleyman Kudüs surlarının en önemli kapısı olan Halil Kapısının üzerine ‘lailahe illallah, İbrahim Halilullah' yazdırdı. Böylece üç dinin müntesipleri 4 asır boyunca Kudüs ve Filistin topraklarında barış içerisinde yaşadılar. Ta ki, Osmanlı yıkılıncaya kadar…

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, Devlet-i Ali'nin içinde bulunduğu durumu fırsat bilen Yahudiler önce bölgeye göç ettiler, ardından da ele geçirmek için yoğun çaba içerisinde girdiler. O kadar ileri gittiler ki, II.Abdülhamid'e gelip devletin tüm borçlarını ödeme karşılığında Kudüs'ü isteme cüretinde bile bulundular. Osmanlı Devleti, kutsiyetine binaen Kudüs'ü elden çıkarmamak için tüm gücüyle mücadele verdi. Ancak dönemin şartlarında ancak 1917 yılına kadar dayanabildiler. İngilizler bu tarihten sonra bölgeyi işgal ederek yönetimini devraldı. İngilizler Filistin'e girdiğinde bölge nüfusunun yüzde 90'ı Müslümanlardan oluşuyordu.

İngilizler sinsi planları doğrultusunda bölgeye Yahudi göçünü teşvik etti ve ikinci dünya savaşının başladığı yıllara kadar mütemadiyen bu göç sürdü. Bir taraftan da müslüman ahaliye baskı kurarak bölgeden göç ettirmeye çalıştılar. İkinci dünya savaşı sonlarına doğru Yahudilerin bölgedeki nüfusu üçte birlik orana ulaştı. İkinci dünya savaşında Hitlerin Yahudilere uyguladığı iddia edilen ve sonradan doğru olmadığı ortaya çıkan sözde soykırım safsatasını yayan İngilizler nihayetinde Filistin'de bir terör devleti kurmayı başardı. 1948'de kurulan İsrail Devleti o günden buyana sistemli bir şekilde bölgeyi Müslümanlardan temizlemeye çalışıyor.

Zulüm, işkence ve soykırımı aratmayan uygulamaların patlama noktasına getirdiği Filistin'de 5 Haziran 1967'de bölge ülkelerinden Mısır, Suriye, Ürdün, Irak ve Suudi Arabistan ile İsrail arasında meydana gelen ve 6 gün süren savaşı İsrail kazandı. Savaştan sonra Kudüs ortadan ikiye bölünerek doğusu Filistin'e verilirken, batısı ve batıda kalan bölge İsrail'e kaldı. Bu çizginin doğusunda kalan Batı Şeria ile Gazze Şeridinin müslüman Filistinliler' e verilmesini esas alan 1967 sınırları halen dünyanın kabul ettiği sınırlar. Ancak İsrail bu sınırlarla da yetinmedi ve müslümanalrın elindeki bu alanın büyük kısmına el koydu. Günümüzde Filistinliler bir kısmı Batı Şeria'da kendi topraklarında mahsur yaşarken diğer bir kısmı tecrit edilmiş şekilde Gazze'de yaşamakta. Her yıl yaptığı operasyonlarla yüzlerce Filistinliyi şehit eden İsrail'in amacı tüm Filistin'den Müslümanları silmek. İsrail defalarca uyarılmasına rağmen konu ile ilgili Birleşmiş Milletler kararlarına da uymuyor.

Filistin 7 Ekim sabahı Hamas'ın başlattığı yeni bir operasyonla yeniden dünyanın gündemine geldi. Kendilerine hayat hakkı tanınmayan, dünyadan tecrit edilmiş, neredeyse her gün bombalanan Gazzeli Müslümanlar son yılların en büyük operasyonu ile varlık mücadelesi başlattılar. İsrail son 50 yıldan buyana ilk defa bu kadar büyük bir kayıp verdi. ABD ve Avrupalı tüm devletlerin destek verdiği İsrail 7 Ekim sabahının intikamını almak için elindeki tüm gücü kullanıyor. Başta İslam devletleri olmak üzere tüm sağduyulu ülkelerin İsrail'e dur demesi gerekiyor. Daha şimdiden Gazze'ye yağdırılan binlerce füze ve bomba ile yüzlerce sivil; kadın, yaşlı, çocuk, bebek şehit edildi. Dünya'nın tek terör devleti İsrail yok olmadan bölgeye barışın gelmesi imkânsız görünüyor. Müslümanlara tüm güçleri, tüm imkânları ve dualarıyla Filistinlilere destek vermek kalıyor.

 


Yazarın Diğer Yazıları