AH BU FIRSATLAR!

İnsan yaşarken ne kadar çok fırsatlar kaçırır da farkına varamaz. Farkına varmak için de farklı ve anlamsız yolları dener. Bunu da tecrübe sanır. Oysa bilinçsizce değerlendirme ne kendisine ne de başkasına faydası olur.

Efendi sorar:
- Kibrit ısmarlamıştım. Aldın mı?
- Aldım efendim.
- Şimdi taklit kibritler çoğaldı. Çakıyorsun çakıyorsun ateş almıyor. Dikkat etseydin de taklidi olmasaydı.
- Hayır değil efendim.
- Nasıl anladın?
- Birer birer yakıp kontrol ettim!

Demek istediğim bu kıssada olduğu gibi… Tecrübe Edeceğim diye sonu hüsran olan veya zarar getirecek işlere girmemek gerekir Hani adamın biri tecrübe edeceğim diye, bir karga satın alır.
 "Kargayı ne yapacaksın?" diye sorarlar.
Adam: "Karga üç yüz yıl yaşar diyorlar. Bakalım öyle midir? Tecrübe edeceğim" der.

Fırsat, kaçırılmaması gereken kazançlı bir durumun hayata geçirilmesidir. İnsan hayatında birçok fırsatlarla karşılaşabilir. Kullanabildiği takdirde kendini hem çok kazançlı ve hem de kendine olan öz güveni artarak, iyi bir konumda olur.

Fırsatlar her zaman karşımıza çıkmaz. Çıktığı zaman iyi düşünüp, akılla fırsatın üzerine gidilmelidir. Zira bazı fırsatlar, durum değerlendirilmesi yapılmadığı anlarda çok kârlı gibi görülebilir ve insanın felaketi de olabilir.

Dünyevi menfaatler açısından fırsatlar kaçırıldığı zaman, bir üzüntü yaşanır. “Keşke” ile başlayan hayıflanmanın ardından “Kaçan balık büyük olur” diye söyleniriz. Oysa asıl fırsat avucumuzun için-dedir ve büyük bir hızla sürekli avucumuzun içinden akıp ve kaçıp gidiyor. Ki, o da zamandır. Asıl fırsat zamanın içindedir. Zamanımızı iyi değerlendirdiğimiz anların içindedir fırsatlar.

Tuna ABD'nin 1890 yılına kadar bizim boylarımızda yetişen "kızılca" ismi verilen buğdayımızı ithal ederek tohumluk olarak kullandığını ve bununla halkını beslediğini, birçoğumuz bilmez. Ancak çalışarak ve zamanı iyi kullanarak, bugün tüm dünyaya fırsat ülkesi olarak kendisini gösterdi.

Ahmak bir adamın eline " Kıyafet ilmi " ne dair bir kitap geçer. Okurken şöyle bir yazı görür:
 "Bir adamın başı küçük, sakalıyla boyu uzun olursa aklı az olur." Meğer herifin de (kitabın tarif ettiği gibi) başı küçük, sakalıyla boyu uzundur, kendisini bu tarifin dışına çıkarmak ister. Ne yapması gerektiğini düşünür. Başını büyültmenin imkânı olmadığı gibi, boyunu kısaltması da mümkün değildir.

"Bari sakalımı olsun küçülteyim" diyerek şamdanı eline alır. Bir eliyle de sakalının yarısını tuttuktan sonra ikinci yarısını mumun alevine yaklaştırır. Birazı yanıp da sıcaklık parmaklarının uçlarına dokununca elini çeker. Yüzü cascavlak kalır. Bunun üzerine hokkayı kalemi eline alarak kitabın kenarına şundan yazar: "Bunun gerçek olduğu üzerimde yaptığım deneyle anlaşılmıştır. Dolayısıyla ben de tasdik ederim!"

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları