AŞK OLMASAYDI VARLIK OLMAZDI

Efendim "keskin kılıç, yumuşak ipeği kesmez" demişler de ne güzel demişler. Toplum içinde itibarlı olmak istiyorsak, ağır başlı olmak zorundayız. Meyvelerle yüklü dal, başını yere koyarmış. Her ne kadar şartlar değişince, insanlar da değişiyor ama unutmayalım ki en iyi insan, insanlara yâr olandır. Hz. Mevlana ne güzel anlatır:

“Mecnun ayrılığın derdinden, kavuşma özleminin ateşinden hastalanmış, kendinden geçmiştir adeta. Boğazı şişmiş, şişkinliğin zorlamasıyla da tutulmuştu. Tedavi için hekim geldi, muayene etti, gördü ki; damarı yarıp kan almaktan başka çare yok. Kanı uzaklaştırmak içinde tabi hacamat etmek lazım… En usta hacamatçıyı aradılar, bulup getirdiler.

Mecnun'un kolunu bağladılar, tam damarı yaracakları zaman hacamatçıya: "Paranı al, git! Hacamat etme! Bırakın bu köhnemiş bedenimi, ölürsem öleyim!" Dedi. Hacamatçı dedi ki: “Bundan ne korkarsın? Sen ki, kükremiş aslandan bile korkmazsın! Geceleyin; aslan, kurt, ayı ve birçok yaban hayvanı çevrene saf olurlar da, sende aşk ve vecdden başka bir şey görmezler! Senden insan kokusu almazlar.”

Kurt, ayı, aslan bile artık aşk nedir biliyor da, aşktan kör olan kişi ise köpekten de aşağıdır. Köpekte aşk olmasaydı; Ashabı Kehf in köpeği kalp erbabını arar mıydı hiç? Bilinmez ama âlemde onun cinsinden çok köpekler vardır. Sen ise, kendi cinsinden olandan bile bir koku almadın. Artık koyunla kurttan aşk kokusunu nasıl alacaksın? Bilirsin ki aşk olmasaydı varlık olmazdı. Nasıl olur da, ekmek gelip senin vücudunda kalırdı? Neden, ekmek varlığına katıldı? Sebep; aşk ve istektir. Yoksa ekmeğin can olabilmesi mümkün olur muydu hiç?

Aşk; ölü ekmeği can haline getirmekte, fani olan can ise, ebedileştirmekte... Mecnun dedi ki: "Bilirsiniz ki sabrım dağlardan dahi fazladır! Hatta yarasız durmaya tahammülüm yoktur, yaralara aşığım, koşa koşa giderim onlara! Lakin leyla ile doludur. Korkarım ki beni hacamat ederken Leyla'yı yaralarsınız. Gönlü aydın olan akıllı kişi bilir ki, benimle Leyla arasında bir fark yoktur."

Ahmaklar Mecnun'a dediler ki: "Leyla pek o kadar ahım-şahım güzel biri değil. Bu şehirde nice güzeller var ki; Leyla onların ellerine su bile dökemez. Ay yüzlü binlerce kız varken, niçin ömrünü şöyle biri için heder ediyorsun? Gel vazgeç, bunların içinden birikişini seç, sana alalım onları. Dertlerinden kurtulursun böylece!"

Mecnun dedi ki:"Sûret testidir, güzellik ise şarap. Allah bana, onun suretinden şarap içirmektedir. Hâlbuki onun testisinden size sirke verdi de, perdeledi. Allah bir testiden hem zehir verir, hem de bal. Onu, buna veren de Allah'tır. Bunu şuna veren de... Testiyi görürsün ama şarap doğru olmayan göze görünmez, ancak ehli olan görebilir. Zehir yılana gıdadır da, başkasına derttir, ölümdür. Her nimetin, her mihnetin sureti bana cennettir ama ona cehennemdir. Şu halde; gördüğümüz her şeyde; hem gıda vardır, hem zehir. Fakat her göz bunu göremez!”


Yazarın Diğer Yazıları