AZ EMEK ÇOK KAZANÇ, AZ MASRAF ÇOK KÂR.

Günümüzün salgın halini alan hastalıklarından biri de helâl-haram tanımadan çok zengin olmaktır. Çalışmadan, alın terletmeden zenginlik ideal haline gelmiştir. Az çalışıp çok kazanmak, çok kâr etmek atalarımızdan bize bırakılan ticaret anlayışına zıttır.

Ecdadımız meslek şereflerine pek bağlı idiler, öyle ki, ayakkabıcı normal kullanma ömrü dolmadan yırtılan, kopan delinen pabucu müşterisine satmazdı. Lâkin günümüzün salgın halini almış olan «Az emek çok kazanç, az masraf çok kâr» hastalığı insanımızın ideali haline gelmiştir.

Kimi nasıl aldatırız hesabıyla kandırma hesapları yapılmaktadır. Zeytinyağına bilmem ne yağı, diğer ihtiyaç maddelerine de akla gelmedik hileler katanların hesabı «az emek çok kazanç...» felsefesidir.

Hadisi Şerif’te: "Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun

karnını (gönlünü) topraktan başka bir şey doldurmaz. Şu kadar ki, tövbe eden kişinin tövbesini Allah kabul eder" buyurur. Hâsılı, insanın hırs ve tamahtan öte daha kanaatkâr olmalı, kazandıklarına şükretmelidir.

Hz. Ömer’in buyurduğu gibi: “ Tamahkârlık, şaraptan daha çok aklı baştan alır.” Der. Bazen hırs kelimesi "tamah" açgözlülük, şiddetli arzu, bir şey hakkında ziyadesiyle rağbet ve meyil göstermek" anlamında kullanılmış ve adî şeylere olan hırsın kalp fakirliği, yüce şeylere karşı hırsın ise, ruhun ulviyeti olduğu kaydedilmiştir.

Bu gün Türkçemizde kullandığımız anlamıyla hırs ve türevleri olan diğer kelimeler, temelde, tamah kelimesinin ifade ettiği manayı taşımaktadır. Hırs, gerçek anlamı içinde verilmesi gereken değil, hırs gösterilen şey açısından değerlendirilebilecek bir tutumun adı olmaktadır. Hırs'ın iyiye de kötüye de kullanımı vardır. İşte güzel bir örneği:

Gözleri görmeyen birkaç adam bir kahvenin peykesinde oturmakta imişler. O sırada Nasrettin Hoca da kahvenin önünden geçiyormuş. Körlerin peykede sessizce oturduklarını gören Hoca bu adamlara bir azizlik yapmak istemiş.

Tam onların yanından geçerken cebinden para kesesini çıkararak şangır şungur şıkırdatmış, sonra da körlere dönerek: “Alın şu paraları da bol bol paylaşıp harcayın.” Demiş. Fakat paraları vermeyerek keseyi tekrar cebine yerleştirmiş.

Sonra da bu kör adamların yanından uzaklaşarak, karşı tarafa geçmiş ve onların ne yapacağını seyre dalmış. Körler kendi aralarında: - Sana verdi! Yok, bana vermedi! Hakkımı isterim. Hissemi verin! Diye birbirleriyle alt alta, üst üste dövüşe girişmişler ve peykeden yere yuvarlanmışlar. Kavga adam akıllı kızışmış, ellerine para geçtiğini sanan körler yakınlarında buldukları sopalarla birbirlerine vurmaya da başlamışlar. Bu sefer körlerin feryadı ortalığı kaplamış. Hoca da bunların kavgalarını karşıdan seyrederek gülermiş!

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları