BEKLE DEVLETTEN, BEKLESİN DEVLET SENDEN…

Efendim! Size yıllar öncesinden, atalarımızdan Mustafa Naili Paşa’dan bir anektod sunmak istiyorum. Öyle ki, bugün vatandaşlarımız devletten çok şey bekliyorlar ya hani, acaba onlar devletine karşıt benzer beklenti duyuluyor mu hiç düşünülüyor mu? Ona bakalım!

1880’li yıllarda Mustafa Naili Paşa, Anadolu’dan özel metotlarla seçtiği 100-150 talebenin bütün eğitim masraflarını yıllardır karşılamayı âdet edinmiş kendisine. Bu güzel hizmeti esnasında da bir prensip koyar. Bundan da hiç mi hiç taviz vermez yıllardır.

Prensibi şu: Bu ilim yolcuları Mustafa Naili Paşa’yı, ortalama üç yıl süren okuma sürelerinde iki defa ancak görebilirler. Birincisi, yeni geldiklerinde başarı temennisi esnasında. İkincisi öğrenimleri bittiğinde bundan sonraki hayatlarının iyi geçmesi dileklerini bildirmesi esnasında. Yani vedalaşırken...

Paşanın yakinen tanıdığı Fransız Büyükelçi Kont Bertrande bunun sebebini sorar. Paşa sükûnet içinde şöyle cevap verir: “Bizim inançlarımız içinde beşerî hizmetler, her sahaya şamildir ve bunların kıymetlilerinden birisi, ilim-irfan ile uğraşanlara imkân temin etmektir.

Çünkü ilim üzerine kurulmuş dinimiz... Her hizmet gibi bu da, sadece Allah rızası için yapılır. Bu, hizmetin cenab-ı Hak indinde makbul olması, huzur ve mükâfatın zirvesidir hayır sahibi için. Başka bir arzusu olmaz, olması da mümkün değil...

Çünkü Cenab-ı Hakkın bilmesi kâfidir O’nun için. Kişinin yaptığını teşhir etmektense, hele yaptığından menfaat beklemektense o işi yapmaması daha iyidir, bizim dinimize göre. Bu bir...

İkincisi de, düşününüz ki, burada okuyanlar içinde yarın, benim gibi, bu devletin en yüksek makamına çıkanlar olabilir. Benim ailem içinde onların makamlarından bazı menfaatler temin etmek isteyenler çıkabilir. O zaman benim rızay-ı İlahi niyazım nerede kalır? O manevi his gider, yerine geleceğe yönelik hasis zihniyet hâkim olur.

Üçüncüsü, her vesile ile karşılarına çıkar, onlarda minnettarlık hislerinin tazelenmesine sebep olursam, sevabın da, günahın da mahremiyetini ihlal, sevap için rızay-ı Bari, günah için de rahmet-i Hüda menbaını karartmış ve bu suretle onlara mütevazı hizmetim yanında, telafisi güç bir menfi alışkanlık telkin etmiş olurum...

Her şeyi maddi menfaatler içerisinde değerlendiren, elçinin kafası karışır:

- Bu kadar iyiliğin, yardımların dünyada size hiç mi faydası olmayacak? Olacak şey değil!
- Ekselans işte sizinle bizim aramızdaki en önemli fark bu... Yapılanlarda dünyalık menfaat beklenmez! Bizi biz yapan, bu değerlerdir.
- Peki, bu anlayış böyle ilelebet devam edecek mi?
- Orasını bilemem! Devam ederse, bu devlet de devam eder. Aslını, özünü inkâr eden, terk eden hayatiyetini idame ettiremez! Bu, değişmez kaidedir

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları