BUGÜNÜN İŞİNİ YARINA BIRAKMA!

İnsan; en güzel zamanlarını, en zararlı, en kötü şey olan, bir takım arzularına kavuşmak için heba etmemeli boşa harcamamalı… Yani kaybedecek zamanımız yok. Vakit hızla geçiyor. Hele geçen bu zamanı geri döndürmek imkânsız…

Özellikle mühim işlerimizi hatta bu işler önemsiz de olsa bugünün işini de yarına asla bırakma!
Sevgili Peygamberimiz bile, “Yarına yaparım, yarına yaparım diyenler, aldandı) buyuruyor."

Zaman, çok kıymetli olduğu için, bu çok kıymetli olan zamanı da, en önemli işlerde harcamalıdır. Her konuda bize yol gösteren, rehberlik eden İslâm büyükleri, tüm insanlığa zamanın çok iyi değerlendirilmesi konusunda öyle güzel rehber oluyorlar ki...

İmam-ı Rabbani hazretleri, bir talebesine yazdığı zamanın önemi ile alakalı nasihat mektubunda şöyle buyurmaktadır:

"Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sağlıklı, kuvvetli olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor. İnsanın elden, ayaktan düştüğü, başkasının himâyesine muhtaç olduğu ihtiyarlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzumlu is olan, mârifetullahı, yâni Allahü Teâlâ’yı tanımayı, ona ibadet etmeyi, hayâl olan erzel-i ömre bırakıyorsun.

Allahü Teâlâ, insanları ve cinleri Allahü Teâlâ’nın rızasına, sevgisine kavuşmak için yarattı madem, o halde neden gereksiz arzular peşinde koşalım ki? Aslında bu çok değerli zamanlar bir nevi nefes aldığımız her güne bir nimettir. Bunu böyle algılamak gerekir.
 
"Maksudun, mabudundur" sözü meşhurdur. Aman Rabbimizin “Nefslerinin arzularını ilâh edinenleri görmedin mi?” Ayet-i kerimesine duçar olmayalım.

İmâm-i Sâfiî hazretleri buyurdu ki:

“Zaman kılıç gibidir, sen onu kesmezsen o seni keser. Biz zamanı ayıplarız. Hâlbuki ayıp bizdedir. Eğer zaman konuşacak olsa, mahcubiyetimizden kaçacak, gizlenecek yer ararız”.

Hasan-i Basrî hazretleri buyurdu ki:

“Sabahleyin gün der ki: Ey âdemoğlu! Ben yeni bir mahlûkum. Ameline de şahidim. Beni değerlendir! Çünkü ben geçtim mi Kıyamet gününe kadar dönmem”.

İbni Kayz, kendisine görüşme teklifinde bulunanlara buyurdu ki: “Güneşi tut [Yâni zamanı durdur], ben de sana konuşayım. Zira zaman daima harekettedir. Geçtikten sonra bir daha geri gelmez. Onun kaybı öyle bir kayıptır ki, telâfisi ve tazmini mümkün değildir”.

Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, "Ben yemekle meşgul olduğum her defasında, canim çıkıyormuşçasına ruhumda sıkıntı duyarım. Çünkü zikrime mâni oluyor" buyurdu.

İmam-i a’zam hazretleri ise, "Fenalıkların en büyüğü vakti boşa geçirmektir" buyuruyor. İmam-i Gazali hazretleri, "Geçmiş zaman elden çıkmıştır, gelecek ise henüz gaypdadır. Öyle ise senin için mevcut olan, içinde bulunduğun şu andır" buyurdu.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları