DAĞ BAŞINDA DUMAN…

Version:1.0 StartHTML:0000000199 EndHTML:0000007991 StartFragment:0000002634 EndFragment:0000007955 SourceURL:file://localhost/Users/ykmehmetyenkonya/Desktop/1/7%2009-09-07/5%20Ocak%202013.doc

Gam ve keder, insanoğlunun hayatına giren en acı duygularıdır. L. Sterne: “Sevinç ve keder, gece ve gündüz gibi bir birini izlerler.”  Diye söylerken bir gerçeği vurgular. Hayatın genelinde gam ve keder bir misafir ve bazen de bir ev sahibi gibi, gelir gider. Engellemekte mümkün değildir.

 

Hiç sorunu olmayan bir kişi bile bazen durduk yerde yahut herhangi bir olay karşısında duygulanıp kederlenebilir. Kaldı ki hayat şartlarının ağırlığı düşünüldüğünde, gam ve kederden uzak kalmak zordur. Borçlanmak ve borcu ödemek, işsiz kalıp iş aramak, bir yakınını kaybetmek, bir kaza geçirmek, bir afet içerisinde bunalım yaşamak gibi olumsuzluklar çoğaltılabilir.

 

“Dağ başında duman, yiğit başında gam eksik olmaz” Diye bir atasözü vardır. İnsan olarak bunun sıkıntılarını her zaman hissetmek mümkündür. Ancak bu gam ve keder insanına göre biçim alır. Kiminde daha az, kiminde daha çoktur. Tabi daha çok kişinin aile nüfusunun çokluğuna veya yaptığı işin büyüklüğüne göre de değişebilir.

 

Gam ve keder madem kaçınılmaz, madem bir şekilde bizlere ulaşıyorsa, böyle bir durumda ne yapılmalıdır, onu düşünmek gerekir. Tamamıyla altında ezilmemelidir. Çözüm yollarına bakıp, olayları metanetle, sabırla karşılamak lazımdır. “Duvarı nem, insanı gam yıkar.” Diye de boş vermek gerekmez.

 

Dayanmak kederi yenmektir. Demek ki herkesin kendine göre bir takım dertleri vardır ama bu kiminde gramladır, kiminde kiloyla…  Muhammed İkbal der ki: “Üzerinize bir keder dağı yıkılmışsa, hiç üzülmeyiniz. Çünkü şafak yüzbin yıldızın kanı dökülmeden sökmez.” Demiş.

 

Ev hanımlarının bazılarının kederlenerek ağızlarından sık sık duyulan “Evde hiçbir şey de yok, ne pişireceğiz bilmem ki!” gibi bir cümle tamamıyla yanlış ve hatalı bir ifadedir. Hatta öylesine gam kasavet yapar, kederlenirler ki, adeta dünya başlarına yıkılmış gibi olurlar.

 

Eldeki imkânları bilmemekten, verilene şükür ve hamd edememekten doğan bir hastalıktır. Bu derdin neticesi de vahimdir. Hz. Cabir (r.a.) demiştir ki: “Peygamber Efendimizden bir şey istenirse asla yok demezdi.

 

“Yok” kelimesini kullanırken çok iyi düşünmelidirler. Meramlarını anlatırken değişik ifadeler kullanmalıdırlar. Mesela bir şeyin olmadığını anlatmak gerekiyorsa «yok» demektense «Mevcudu kalmadı...» demek daha yerinde olur.

 

Bir gün Hz. Mevlana çok acıktığı bir akşam eve döndüğünde “ne yemek yaptın” diye hanımına sorar. Hanımı ise, evde hiç yiyecek olmadığını, bu yüzden yemek yapamadığını söyler. Bunun üzerine Hz. Mevlana gülümser ve şöyle karşılık verir: “Elhamdülillah, nihayet evimiz peygamber evine benzedi.”

                 

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları