DERTSİZ BAŞ MI OLUR?

Ağlayarak gözünü dünyaya açan insan, Allah'ın, anne sinesine yerleştirdiği şefkatle hayata tutunma mücadelesi verirken, cüzi iradesiyle hayatın engellerini aşmaya, kurulan tuzakları geçmeye çalışan aciz bir varlıktır.

Aslında insan eşrefi mahlûktur, yaratılmışların en şereflisidir ama nereden gelip nereye gittiğini, kısaca hayatının anlamını kavrayıp, dünya yolculuğundaki rehberini tanıyarak emin adımlarla bu arzı arşınlasaydı, eşref olurdu belki…

Ancak basit bir dert karşısında bile çabucak yıkılabilen iradenin, ülkeye ve millete, ayrıca bütün insanlığa nasıl hizmeti olabilir ki? Gelecek nesillere yaşanacak bir dünya bırakabilmek öyle kolay mı? Hadi birinci derdimizi savdık diyelim hiç dertlerin yeri boş kalır mı? Yerini hemen doldurur yeni bir dert…

Nimetin ve vazifenin büyüklüğü nispetinde külfet ve meşakkatin de fazla olacağı unutulmamalıdır. Bu "kıldan ince, kılıçtan keskince" yolda, yer yer nefis, yer yer de cinnî ve insî şeytanlar tuzak kuracak, engeller koyacaklardır.

Bu yolda zorlukları aşmanın, engelleri ve tuzakları geçmenin en emin yolu sabır, tevekkül ve teslimiyetle donanmaktır. Ancak bu bitmez "sermaye" kaynaklarıyladır ki, zamanın hâdiselerine ve musibetlerine karşı koymak mümkün olabilir. Çünkü bu işin sırrı sabırda yatıyor.

Başa gelen her sıkıntı ve musibet bir ikazdır; geçilmemesi gereken hudutların geçildiğinin hatırlatılmasıdır. Bu ikazla uyanıp, hatırlatmayla toparlanmak, ye’si ve üzüntüyü bırakıp sa'ye ve çalışmaya sarılmak ve yola daha bir azim ve şevkle devam etmek, musibetleri hayra çeviren iksir, musibetlerden hayra açılan bir kapıdır.

İlk bakışta ve dıştan şer görünen hâdiselerin arkasında beklenmedik hayırlar vardır. Hâdiseler, tesadüflerin elinde asla oyuncak olmayıp, hikmet tezgâhında dokunan ve hayat dantelamızı ören bir atkı olarak düşünelim! Düşünmekte zorundayız.

Ufuklar kararsa, ümitlerde yer yer solma emareleri görülse, mazlumlar gözyaşına boğulup, yuvalar çatırdasa ve zalimler şehirlerde çalımla gezmeğe devam da etse; mühim olan kendi akıbetimiz ve doğru yerde, doğru zamanda alacağımız kararlardadır. Bunu birilerinden beklersek, adaletin şaşmaz ibresi bizi işaret etmeye başlar.

Hoca Nasreddin misali… Hani Timurlenk fillerinden birini, Nasreddin Hoca'nın memleketine göndermişti. Köyde ne kadar ot,  saman varsa, hepsini silip süpürünce, köylü şikâyetlermiş ve Hoca’dan yardım istemişti.  Hocayla birlikte Tîmurlenk'e gitmeye karar verirler ama korkularından birer ikişer kaçmaya başlarlar.

Hoca, şikâyeti "bir tarafa bırakıp: ”Köyümüze gönderdiğin filden bütün köylüler çok memnun kaldılar. Yalnız, zavallı hayvan tek başına yaşıyor. Bir de dişi fil gönderilmesini istiyoruz.” Der ve hayatın gerçeklerinden korkuyla kaçanlar, yeni bir bela ile karşı karşıya kalırlar. Demek ki korkunun ne dertlere ne de ecele faydası yok!

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları