Editörden…

    Aşk üzerine çok şeyler söylenir fakat kendisi bir hakikattir. Yaşamayanlar bunu bilmez ve aşkı çok hafife alırlar. Hatta âşık olan kişilere acırlar bile...  Aşk üzerine çok hikâyeler anlatılır. Ne kadar gerçektir bilinmez ama yaşadığımız zamanın içinde bu anlatılanların benzerine de rastlarız. Eskiler anlatır:     “Fırat'ın bir yakasında yaşayan bir delikanlı ile öbür yakasında yaşayan güzel bir kadın varmış. Birbirlerine âşık olmuşlar.
    Delikanlı her gece Fırat'ın sularında yüzerek karşı yakaya geçer sevgilisine ulaşırmış. Görüştükten sonra Fırat'ın azgın sularına girip öbür yakasına geçermiş. Bu çoğu geceler hep böyle sürüp gitmiş. Yine bir gece delikanlı Fırat'ı geçip sevdiğinin yanına gitmiş. Şafak sökerken delikanlı veda etmek üzere kadının yanına sokulmuş, kadına dikkatle bakınca şaşırıp kalmış Çünkü kadının gözleri görmüyormuş: “Senin bir gözün kör müydü!” demiş delikanlı. Kadın o zaman sevdiği adama acıyarak bakmış: “Sen, sen ol, sakın ola bugün Fırat'a girme” Diyerek ayrılmış yanından.
    Delikanlı mecburen Fırat'a girmesi lazım yoksa karşıya geçemeyecektir. Fırat'a girmiş ve yüzme bilmediğinden boğularak ölmüş. Oysa sevdiği kadına duyduğu aşk yüzünden, onun gücü sayesinde Fırat'ı geçermiş. O aşk bitince de...” Oysa insan nereye yelken açtığını bilmedikçe hiçbir rüzgâr doğru rüzgâr değildir.  Film gibi değil mi?  Mikelanj diyor ki: “Aşk, Hâlık'ın kendisine kadar yükselmesi için, insana verdiği kanattır.” Doğru demiş. Beşeri aşkların intikamı acı, Rabbe olan aşkların sonucu cennet bahçelerinden bir bahçedir. Aşk üzerine başka bir hikâye anlatalım:
    “Uzun zaman önce henüz dünya oluşmamışken, iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolaşıyorlarmış. Bir gün toplanmışlar ve her zamanınkinden daha fazla canları sıkkın oturuyorlarken Saflık, ortaya bir fikir atmış ”Neden saklambaç oynamıyoruz?” Ve hepsi bu fikri çok beğenmiş. Hemen Çılgınlık bağırmış: “Ben ebe olmak ve saymak istiyorum.” Deyince hiç kimse Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için hemen kabul etmişler. Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış. Saydıkça da iyi huylar ve kötü huylar saklanacak yer aramışlar.
    Şefkat, ayın boynuzuna asılmış. İhanet, çöp yığınının içine girmiş. Sevgi, bulutların arasına kıvrılmış. Yalan, bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş. Çünkü gölün dibine saklanmış. Tutku, dünyanın merkezine gitmiş. Para hırsı, bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış.
Ve Çılgınlık, saymayı bitirmeye yakın bir Aşk'ın dışında bütün iyi huylar ve kötü huylar o ana kadar zaten saklanmışlar. Aşk, kararsız olduğu gibi nereye saklanacağını da bilmiyormuş. Çünkü hepimiz Aşk'ı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz.
    Ve Çılgınlık, yüze geldiğinde Aşk sırçayı güllerin arasına girmiş ve saklanmış. Çılgınlık bağırmış: “Önüm, arkam, sağım, solum sobeee! Geliyorum!” Arkasına döndüğünde ilk önce Tembelliği görmüş, o ayaktaymış. Çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra Şefkat'i ayın boynuzunda görmüş. Ve İhanet'i çöplerin arasında, Sevgi' yi bulutların arasında, Yalan'ı gölün dibinde ve Tutku'yu dünyanın merkezinde bulmuş.     
    Hepsini birer birer bulmuş. “ Birisi hariç” ve Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, saklananların bir tanesini bulamamış. Derken Haset, Aşk bulunamadığı için Haset duyarak Çılgınlık'ın kulağına fısıldamış: “Aşk'ı bulamıyorsun. Çünkü o güllerin arasında saklanıyor.”
    Ve Çılgınlık çatal şeklinde tahta bir sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış. Ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana dek… Ve haykırıştan sonra Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış. Parmaklarının arasında sicim gibi kan akıyormuş. Çılgınlık, Aşk'ı bulmak için heyecandan Aşk'ın gözlerini çatal sopa ile kör etmiş.     
    “ Ne yaptım ben? Ne yaptım ben?” diye bağırmış. “Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim?” Ve AŞK cevap vermiş: “Gözlerimi geri veremezsin Ama benim rehberim olabilirsin.”
    Ve o günden beri Aşk'ın gözü kördür…
    Ne dersiniz? Öyle midir?
 


Yazarın Diğer Yazıları