ELEŞTİRME, ÜRET!

Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, haktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş. 
 
Öğrenci bir kaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde resmin çarpı işaretleri ile dopdolu olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasına gitmiş. Usta ressam öğrencisine, üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. 
 
Öğrenci resmi yeniden yapmış. Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Fakat bu kez resmin yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmelerini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış.
 
Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş. Usta ressam, öğrencisine şöyle demiş: "ilkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı, ikincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. 
 
Yapıcı olmak eğitim gerektirin Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, senin ne yapağından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Salon emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma."
 
Eleştirmek kolay ama üretebilmek zordur. Yıkmak, yaralamak için eleştirmek aciz ve beceriksiz insanların işidir. Keşke hayata biraz da balarısı gibi bakabilseydik, ne olurdu? Neden mi? Çünkü balarısı bir kilo bal yapabilmek için, çiçeklere yedi buçuk milyon kere iniş-kalkış yapıyor da ondan…
 
Bunun için de gözleri hep çiçeklerde, güllerde, güzelliklerde... Biz insanların ise gözleri, fırsatta, fırsatçılıkta… Güzel bir ilkbahar günü balarısı ile pislik böceği karşılaşmışlar. Balarısı neşe içinde gülümseyerek selam vermiş. Fakat pislik böceği suratını ekşitip başını başka tarafa çevirmiş.
 
"Bugün hava harika güzel kokuyor" diye söze başlamış balarısı. "Ne de olsa bahar geldi, güller, çiçekler açtı." "Pöh!" etmiş pislik böceği. "Bahardan bana ne, güzel filan da kokmuyor hava, her taraf leş gibi." "Ama pırıl pırıl bir güneş var," diye üstelemiş balarısı. "Güneşi sevmez misin?"
 
"Sevmem!" Diye kestirip atmış pislik böceği. "Nesini seveyim, çöplükler ısındığında beter kokuyor." "Sen de çiçeklere bak o zaman." "Niye bakacak mışım, bana bir şey vermiyorlar ki?"
"Ama çok güzel görünüyorlar!" "Benim güzellikle filan kaybedecek vaktim yok!"
 
Uçmuş gitmiş pislik böceği. O zaman anlamış ki balarısı, herkes hayata kendi gönül penceresinden bakar ve ne görmek istiyorsa onu görür. Balarısı da, pislik böceği de aynı dünyada yaşıyorlar. İkisi de uçuyor. Benzerlikleri bu kadar... Çünkü pislik böceğinin gözü sürekli olarak pislik ararken, balarısının gözü daima çiçekte, gülde, güzelliktedir.
 
Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları