EVLAT ACISI!

Yarabbi! Hiç kimseye evlat acısını yaşatma! Çok zordur! Bırakın insanları, kaldı ki hayvanlar bile, yavrularının acısına dayanamıyor. İster inanın, ister inanmayın! Bir gün, biraz dinleneyim diye benim     işyerinin arka bahçesindeki çimenlere şöyle bir uzandım.

Hemen uyuyakalmışım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Gözlerimi bir açtım, burnumun dibinde birbuçuk metre uzunluğunda kocaman bir yılan kıvrılmış beni seyrediyor. “Bismillah” diyerek yavaşça doğruldum. Bağdaş kurup oturdum.     

Ne savunmak, ne de saldırıya geçmek için cesaretim yoktu. Çünkü budalaca cesaretin, kahramanlık olmadığını biliyordum, yılan her hâlükârda beni öldürebilirdi. Sonra konuşmaya başladım. Yılansa, beni anlıyor gibi dinliyordu. “Bak dostum!” dedim. “Nerden geldin bilmiyorum! Beni korkuttun!

İstersen beni öldürebilirsin de! Çünkü sen benden daha güçlüsün. Şu anda eğer beni öldürürsen, buradakiler de seni öldürürler. En iyisi ben sana süt     getireyim, karnını doyurayım, sonra da gidersin. Ben yanında olduğum sürece kimse sana zarar veremez.” Dedim.

Yılan, başını gövdesinin üzerine indirdi. Bende yavaşça oradan uzaklaşıp atölyeye girdim. Sözümü tutmuş     olmak için bir tas sütle geri döndüm. İşte o anda aklım başımdan gitti. Yılan beni öylece bekliyordu.

Sütü yavaşça önüne koydum. Hepsini içti. Sonra da uzaklaştı oradan… Ertesi gün aynı saatte yılana süt verdiğim yere geldim. Gene ordaydı. Ama yanında yavrusu da vardı. Hiç vakit kaybetmeden içeri girdim. Bu sefer büyük bir tasla getirdim sütü…

Önlerine bıraktım. İkisi de sütü içip kayboldular. Artık alışkanlık yapmışlardı. Her gün     geliyorlardı. Ve ben her gün onlara süt veriyordum. Bir gün yavrusu yalnız     geldi. Sütünü içti sonra da kollarıma dolandı. Ben ona, o bana öylesine alışmıştık ki...

O gün bir kafes yaptım ona… Herhalde anası öldü diye düşünü    yordum. Çünkü o gün ortalıkta hiç görünmemişti. Hafta tatili olduğu için     iş yerinde kimse yoktu. Yavru yılanı doyurmak için atölyeye gittim.

Sütünü içirdikten sonra da biraz dışarıya çıkardım. Birde ne göreyim?! Ana yılan ok gibi yanımızdan fırlayıp atölyenin içine girmez mi? Bizde peşinden içeriye daldık. Atölyenin içinde işçilerin su içtiği tahta bir fıçı vardı, suyu çok serin tutardı.

Ana yılan, işte bu fıçıya sarılmış sıkarak kırmaya çalışı-    yordu. Sonunda başardı da… Sular aktı gitti yerlere… Yavru yılan anasını görünce peşine takılıp gitti. Meğerse yavrusunu öldürdüğümüzü sanaraktan fıçıdaki suyu zehirlemiş.

Suyu tahlil ettirdikten sonra zehirli olduğunu     anladık. Yavrusunu da hayatta görünce, kimse zehirlenmesin diye fıçıyı parçalamış. O günden sonra, o yılan bir daha da gelmedi. Yılandaki evlat acısını fark ettiniz mi?

Ya bizler ne yapalım?

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları