GERÇEK ACITIR!

Tarih öncesi insan hayatını kitaplardan filmlerden öğreniriz. Tarih kitapları bu tarihleri o kadar gerçekçi anlatır ki, sanki o çağın içinde yaşamışta görmüş gibidir yazarları… Hayvan postundan elbiseler içinde, saçı sakalı birbirine girmiş kirli yüzlü korkunç insanlar ve o meyanda çirkin ve gulyabani kadınlar…

Neyse, mesele o günlerin nasıl bu halde yazıldığının eleştirisi değil… Mesele, bugünlere nasıl geldik te, böylesine modern bir hayatın içinde huzursuz yaşıyoruz olması… Hayatımız adeta hemen yanı başımızdan su gibi akıp gidiyor. Her şeyi oturduğumuz yerden idare ediyoruz.

Mal-mülk, teknoloji her şey ama her şey elimizin altında yani öylesine rahatız fakat niye keyfimiz yok? Ev dersen üçer-beşer belki de villa, konfor dersen aliyyülâlâ ama niye otantik bir mağarayı tercih edip ilkel bir hayatın içinde modern olmak istiyoruz?

Okuduk, adam olduk. Yüksek lisanlar, doktora tezi, ordiyanus profesör diplomaları bile var elimizde ama nedense Fuzuli’nin bir beytine mazhar olduk: “Tahsil ancak cehaleti örter, baki kalan eşekliktir!” Sağduyumuzu kaybettik efendiler, hanımlar!

Yaşamayı seviyoruz! Hızlı araç kullanmayı, sorumsuzca para harcamayı, düğünlerde lüksü dolar saçmayı… Geç yatmayı, sabah kalkmamayı, film ve televizyonu seviyoruz! Sevdiklerimiz o kadar çok ki hiç birinden vazgeçemiyoruz. Her şeye rağmen yine de gülmekte zorlanıyoruz nedense? Hiçbir şey bizi tatmin etmiyor, memnun etmiyor.

Eskiden sınırlı sayıda hastalık çeşidi bilirdik. Tıp literatürünün içinde hastalık kavramları mı değişti yoksa yeni yeni hastalıklar mı icat ettiler bilinmez! Hele ilaçlar… Aman Allah! Başın ağrırdı içerdin bir aspirin geçerdi. Şimdi iki tane ağrı kesici alıyorsun yine geçirmiyor baş ağrını…

Yine eskiden kadınların çok konuştuğu söylenirdi. Dedikodu, gıybet, laf taşıma hep onlara yüklenirdi… Ama şimdi şöyle bir bakın etrafınıza… Birine sırtınızı dönmeye görün hemen başlanır arkanızdan her türlü laf furyası…

Yaşamayı seviyoruz yine de… Hep önümüze bakıyoruz. Geçmiş kimin umurunda? Şanlı tarih kimin umurunda? Çorçili postalından, İskender’i büyüklüğünden hatırlarız. Osmanlıyı da hareminden… Aya gitmek kimin umurunda? Her türlü uyuşturucu varken…

Komşuya gitmek mi? Şayet gelirlerse bayramdan bayrama, ayıp olmasın diye geçeriz hemen karşımızdaki kapı komşumuza… Yeşille, kimsesiz sokak köpeklerine ilgi gösterdik te hep uzaktan…
Ruhumuz, aynaların karşısında gördüğümüz yüzümüzden ve makyajımızdan ibaret!

Önyargılar mı? En büyük yargıç… Garibanı infaz sandalyesine, güçlüyü parlamento sıralarına gönderdik ki, işimiz görülsün diye… Ne vardı vekilim bir inebilseydi seçimsiz günlerde seçenlerinin arasına… Oy verenlerinin çuvalını taşısaydı adalet erbabı Ömer gibi sırtında… Vallahi başbakan yapardı vatandaş seni…

Az okuyoruz çok yazıyor. Proje çok, gelişme yok. Tanıdık çok, dost az. Bilgisayar ağları kurduk, otoyolları inşa ettik ama iletişim yok. Gerçek acıtır amaaa; en çok yine de yarınlara umutlar var.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları