HAYAL DÜNYASI!

Güney ekspresi… İstanbul’dan Ankara’ya geliyorum. Kompartımanda benimle birlikte Ankara Gazi Eğitim öğrencisi bir delikanlı var. Önceleri karşılıklı bakışmalardan sonra bir süre sessizliğini koruyor kopartman… Malum yolculuklar yalnız çekilmiyor hele yol uzunsa…
“Ankara’ya mı?” Diye soruyorum, yolumuz Ankara olduğu halde… “Evet abi! Şayet tren yol ayrımı makasta yön değiştirmezse, Ankara’ya!” Deyince ben güldürdü. Sohbet böyle başladı. Hani espriden açıldı ya bir süre de öyle devam etti.  
Delikanlıyla sanki yıllardır tanışıyormuşçasına derinlemesine daldık geyik muhabbetine… Ancak benim geyik muhabbetine tahammülüm çok uzun sürmedi. Çünkü sıkılmıştım. O genç olduğu için hoşuna gidiyordu bu tarz konuşmalar…
Sonra dayanamayıp lafın arasında sordu: “Abi sen kaç yaşındasın?” Beni duraksatan bir soruydu bu… Hem de fırsat çıkmıştı böyle konuşmayı kesebilmek için… Hiç düşünmeden “63 yaşındayım!” Dedim. Delikanlı şaşırmıştı: “Nasıl olur abi? Siz daha genç görünüyorsunuz?” Dedi o şaşkınlıkla!
“Haklısın delikanlı! Bizim dünyamızda insanlar hiç yalan söylemediği için hep genç kalıyorlar” deyince delikanlı daha da şaşırdı: “Nasıl yani? Siz bizim dünyalı değil misiniz? Neresi ki sizin dünyanız?” Diye karşılık verdi.
Ben gayet sakin ve kendinden emin bir şekilde: “Hayal dünyası delikanlı!” Deyince bir süre düşündü ama uzun sürmedi, anlamıştı espriyi, bastı kahkahayı… “Hele anlamıştım be abi!” Dedi gülmesini devam ettirerek…
Şimdi son noktayı koymanın zamanıydı. “Sen Ahmet Yesevi’yi bilir misin delikanlı?” Diye sorunca
“Hayır” dedi utanarak… Hani eğitimci ya… Ben devam ettim: “Ahmet Yesevi derki:
“Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol
Mahşer günü dergâhına yakın ol
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.”
“Abi bu ne güzel bir sözler böyle? Harika! Gerçekten harika!” Diyebildi. “Evet, işte bu muhterem şair, aynı zamanda bir tasavvuf ehlidir. Ahmet Yesevi Hazretleri altmışüç yaşına geldiği zaman toprağı kazdırır ve orada inzivaya çekilir.
“Neden böyle yaptın?” Diye soranlara: ” Peygamber efendimiz, altmış üç yaşında vefat etti. Altmışüç yaşından sonraki gün ışığını neyleyim!” Diye cevap verir. Senin anlayacağın o, aynı zamanda bir peygamber aşığıydı.”
“Şimdi bunları neden anlattın abi?” Diye sordu. Anlayamamıştı. Bende aynı soruyla karşılık verdim ona: “Sence?” Delikanlı şöyle bir düşündü! Bir süre cevap vermedi. Sonra aniden hareketlenip: “Buldum abi! Sen de peygamberini seviyorsun. Onu hatırlamak için bana altmışüç yaşını bahane ettin, öyle değil mi?”

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları