HAZIR GİYİMDE HÜSRAN

Bayrama üç gün kala… Bir hazır giyim mağazasındayım. Yaşlıca bir adam, mağazaya girdi. Tezgâhtar buyur ettikten sonra torununa kıyafet alacağından söz etti. Ancak alacağı kıyafeti geri getirmemek için az ileri de oynayan çocuklardan gözüne kestirdiği çocuğu mağazaya getirilmesini istedi. Tezgâhtar çaresiz ürünü satabilmek için çocuğu rica minnet mağazaya getirdi. İhtiyar adam işini sağlama almak istiyordu. Bir film seyreder gibi kendi alacaklarımı unutmuş, olacakları seyre dalmıştım. Fakir olduğu her halinden anlaşılan çocuk adeta kendine elbise alınacakmış gibi sevinçle içeri girdi. Yüzündeki gülümsemeyi hala unutamadım. Yaşlı adam birini indirtiyor, giydiriyor bir diğerini deniyordu. Küçük çocuk sekiz yaşlarında var ya da yok… Üzerinde denenen her elbiseyi beğeniyor bir türlü çıkarmak istemiyordu çünkü daha evvel böylesine güzel elbiseleri hiç olmamıştı anlaşılan… “Bu da olmadı!” Diyen yaşlı adamın her deyişinde içinden bir şeyler kopup gidiyordu. Arada bir adamın saçlarını okşaması da hoşuna gidiyor, kendisini umutlandırıyordu.
Genellikle ailedeki büyük çocuğa alınan veya komşular tarafından verilen giyecekler, elbiselerin ona dar gelmesiyle birlikte ortanca kardeşe kalır, birkaç sene sonra da dizleri aşınmış veya delinmiş vaziyette kendisine yamanırdı. Hiç böyle bir fırsatı kaçırır mı? Bir kez olsun hiç olmazsa bu bayramda pırıl pırıl elbiselerinin tadını çıkaracaktı. Babasının ne kadar zor para kazandığını bildiğinden, bu işe bir kere bile itiraz etmek aklından geçmedi bile… Çocuk, yaşlı adamın gösterdiği elbiseleri giydiğinde, büyümüş olduğunu ilk defa farketti. Üzerindeki çizgili kadifeden yapılmış pantolon, bacaklarının ne kadar uzun olduğunu ortaya koyarken, yeni ceketi de omuzlarını iyice geniş göstermişti. Fakat hepsinin üzerine giydiği kaban bir başkaydı ve artık üşümeyecekti.
Yaşlı adam, sonunda kararını verdi. Çocuğu sağa sola döndürdükten sonra artık beğendiği bu elbiselerin paketlenmesini istedi. Ve iş tamamlandığında, tezgâhtara döndü: ”Elbiseleri torunuma alıyorum da! Kendisine sürpriz yapacağım için, onları bu çocuğun üzerinde denedim. İkisinin de boyları aynı gibi...
Çocuk, bir anda beyninden vurulmuşa döndü ve ne diyeceğini bilemedi. Ama artık büyüdüğüne göre, bir şey belli etmemeliydi. Aynaya son bir defa baktıktan sonra, üzerindekileri yavaşça çıkartarak bir kenara fırlattığı eskileri giydi. Adam, elbiselerin torununa uyacağından çok emindi. Yardımlarından dolayı çocuğa teşekkür etmek istedi ama geriye döndüğünde çocuk yoktu.
Çocuk, ağlayarak kaçmıştı oradan… Hazır giyim de hüsrana uğramıştı. Tam bir hayal kırıklığı idi onun için…  Bir ders çıkarmıştım bundan… Aslında her yaşta ama farklı şekillerde hep birileri tarafından kandırılıp sonrada bir kenara fırlatılmadık mı işimizde, dostlukta, arkadaşlıkta, belki de ailemizde…
Kimin umurunda, bir başkasının duyguları, hissettikleri veya kandırılması, gözyaşları ya da kalp kırıklıkları… Bütün bir ömür boyu kalan izler ne yazık ki, külliyen hiç kimsenin… Keşke… Keşke... Keşke... Farklı olabilseydi her şey… Biraz daha insanca, biraz daha hassasça, dürüstçe ve biraz daha yüreklice...    Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları