HUZURA ERMEK…

Her huzur isteyen; kendi öz kişiliğini bulması ve bu dünyada yerini alması için, önce kendini tanımalıdır. Bir insan kendi yerinde olması için; insan olarak kendisinde, kendi yerinin bu insanlığın içerisinde neresi olduğunu bilmesi şarttır.

İstenilen liyakat ise, öncelikle yine kendisini tanıması gerekir ki; kendisini lâyık olduğu liyakat yerine getirmiş olsun. İnsan olan her canlı, diğer varlıkların çok üstündedir. Bu itibarla her insan, içinden duyduğu üstünlük itişine; şeref yönü veren bilgi, kişilik kurallarının özden gelen vicdan emirleridir.

Ferdî hayatımızda, aslını bilemediğimiz için bu itiş; bizi şeref diye, gösteriş ve birilerinin desinlerine, üstünlüğü de meslek forsu ya da yalancık, yapmacıklara götürüyor da farkında olamıyoruz. Bu durumlar, yapımızın haricinde kalan bir yaşantı oluşuyla, çelişik olmaya başlıyor.

Ne kadar takdir edilsek de, tatmin edici yaşantı olmuyor. Tatmin olamadığımız gibi de, kendi yerimizi iç dünyamızda alamadığımız, tatmin olamayışımızdan belli oluyor zaten… Kendimizi tanımadan, kendi iç dünyamızdaki kendi yerimizi alamadan, elbette meslekteki ve toplumdaki yerimizi alamayız.

Aksamalar arka arkaya birbirini takip eder, her aksamalar bizi biraz daha sıkar, daha tenkitçi eder.
Hayatta tenkit, iç sıkıntısından ve şahsî aksaklıklardan kopan şeydir. Nasrettin Hoca evinin bahçesine birkaç meyve fidanı dikmiş.

Fakat akşam olunca bu fidanları söker evin içine alır, sabahları tekrar yerlerine dikermiş. Komşular da Hocanın bu hareketini merakla seyrederlermiş. Nihayet bir gün Hocanın evine bitişik evde oturan komşusu dayanamayarak Hocaya sormuş:

—  Hoca efendi bu nasıl iş? Diye sormuş. Hoca komşusuna hemen cevap vermiş:
—  Ey, başka ne yapabilirim komşum. Ortalık bozuldu. Ne olur, ne olmaz. Huzur için herkesin malı başı altında gerek, cevabını vermiş.

Demek ki kendi öz yapımızla kendi yerimizi kendi iç dünyamızda alabilmenin, toplumun da selâmetini sağlayacağına hiç şüphe edilemez! Bir gün bir kral ama halkı tarafından sevilen bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır. Günlerce çalışırlar birbirinden güzel resimler yaparlar.
    
Sonunda eserleri saraya teslim ederler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır. Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir. Yine de içindeki huzura ermenin rahatlığını görememektedir. Kısaca resimler hiç de huzurlu gözükmüyordu.

Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık gördü. Çalılığın üstünde ise anne bir kuşun örttüğü bir kuş yuvası görünüyordu. Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuş yuvasını kuruyordu.

- İşte! Dedi Kral… “Huzur hiçbir gürültünün sıkıntının ya da zorluğun bulunmaması ve sıkıntının olmadığı yer demek değildir. Huzur bütün bunların içinde bile yüreğimizin sükûn bulabilmesidir”.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları