İNSAN

İnanan, inanmayan bütün insanlar İslâm fıtratı üzerine yaratılmıştır. İnancımıza göre tüm insanlar da Müslüman olarak doğar ama sonradan arzuladıkları veya ailelerinin dinlerine ayak uydururlar. Bu Müslümanlığı ailelerinden ötürü kabul eden ve din kültürünü onlara göre yaşayan çocukların durumu da aynıdır.

Mühim olan aile dini değil, kabul ettiği dini özümsemesidir. Yoksa alışkanlıklar üzerine taklidi bir din ortaya çıkar ki, gerçekte inanmışlığın ötesinde garip bir durum ortaya çıkar. Bûluğ çağına gelen her Müslüman çocuğun taklidi imandan çıkıp, gerçek inanmışlığa tevhitle inanarak geçmesi elzemdir.

Kendi fikriyle insan incelendiğinde, insanın öz yaratılışı, öz insandır. Öz insan da, kendi yaratılışıyla Müslümandır. İnsanın öz yaratılışına baştan sona bakarsak göreceğiz ki: Her insanın duyumları, duyguları ve kişiliği vardır.

Meseleyi şöylece bir özetlersek, insan fıtratını iyi anlayıp, İslâm'ın gerçek manasını gün ışığına çıkarabileceğiz. Denilebilir ki; İslâm insana vazedilip sonradan eklenen, öğretilmek ve talim edilmekle gelen din değil, insanların özüne uygun yaşamasını temin içindir.

Gerek yaratılışı, gerekse taşıdığı kıymetli özellikler itibariyle varlık âleminde en ehemmiyetli bir konuma sahip bir varlıktır. İnsan akıl ve bir takım melekeler ile donatılmış, değişik durumlar karşısında kurtuluş yolu gösterilmiş, irade gibi kuvvelerle seçme ve sorumlu olmanın odak noktasında yerini almıştır.

İnsan, düşüncelerinin, inançlarının, geleceğe ait tahmin ve endişelerinin tesiri altında hareket eder. Fert ve toplumsal hareketlerde birinci derecede inanç faktörünün etkisi söz konusudur, insan, kendi inancına zıt olan düşünce ve felsefî aksiyonlara, tabiî olarak karşı çıkar. Hatta kendi gibi düşünmeyenleri bazen ihanetle suçlar ve tenkit eder.

Her an Rabbine dayanarak yaşayan, kendisine soluk aldırıp verdireni iyi tanıyan kişi, rızkından emin, işlerini sağlam bir ciddiyet, dürüstlük içinde yapan, verdiği sözü pürüzsüz dosdoğru yerine getiren, emaneti hayatından titiz koruyan kişi, gözden kaçmayan bu halleriyle insandır.

Güven kazanmaya ömrünün tüm fiillerini seferber etmiş olan kimseye bakarız, İslam’ın şerefini mutlaka kabul ettirmek için yaşıyorsa, hedefini tutmuş, dininin adını yaşayan doğru insandır. Akıl sahibi ise şöyle düşünür.

"Bu kadar varlıkları var edip sevk ve idare ettiğine göre, bunu da yapar." Özetinde toplanan kudreti ilahiye inanan, akıllara ters gelen bereketi, rızıklandırmayı, akla, hayale sığmayacak tecellileri görür gibi kabul edip güvenle yaşar.

Ömrünü yalanla geçiren adamlar bile, doğruluk etmek, insanları doğru görmek ister. İster ama yapamaz başka. Bizim zaten yapıp yapmayan üzerinde durmamız nefsimize hoş gelir ki, o da İslam’ın özüne terstir.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları