KİMSE BİLDİĞİNDEN ŞAŞMAZ!

Ne hikmetse insanda oluşan ego duygusu öyle şiddetli eser ki hayatında, vücudunu dolaşan kılcal damarların içine girecek kadar zehirler kendisini… Ne kural tanır, ne yasa… Ne fıkıh tanır, ne de yaslanacak bir asa… Bir o vardır bilen, bir de çok kuvvetli sandığı içgüdüleri…

Ancak makine dairesi film şeritlerini harekete geçirdiğinde bir bir dökülür farklı kareler hayatın içinden… Acıları tanıdıkça, piştiğini düşünür ve ayrıca tecrübe kazandığını… Zevkleri tanıdıkça, mutlu olduğunu düşünür ve ayrıca sonsuza kadar böyle olacağını…

Acılar, hayatı tanımanın en gerçekçi yoludur. İkinci bir nefesi alacağımıza emin olmadığımız bir dünyada yaşıyoruz. Kimse iddia edemez ki “ben kaderimi de, hayatımı da dilediğim gibi yönlendirebilirim” diye...

İrade-i külliye yani Allah’ın üstünlüğü ve önceliğinde gelişir ve kader çizgilerinin kalın hatlarını oluşturur. Bunun sonucu olarak da, insanlık vasfının bir gereksinimi olan iyilik-kötülük, güzellik ve çirkinlik kavramlarını da beraberinde yaşatırız.

Acı, psikolojik olarak bilinen bir rahatsızlık… Çeşitli nedenlerle kişinin düşüncesinde, ruh halinde ya da davranışlarında sorun olması halidir. Ruh sağlığı ile Ruh hastalığı arasındaki fark nedir? Bazen cevap açıktır, bazen ise değil…

Topluluk içinde konuşamıyorsanız, bu durum bir hastalığınız olduğunu mu gösterir, yoksa sadece aşırı heyecanı mı? Üzgün ve umutsuz hissediyorsanız, bu sadece kısa süreli bir bunalıma mı işarettir yoksa ilaç almanızı gerektirebilecek bir depresyona mı?

Bir şekilde insanoğlu bu kavramı içinde hissediyor ama soyut bir ifade çerçevesinde izah yoluna gidiyor, fakat kendisini tam olarak tanımlayamıyor. Madem böyledir, madem önüne geçemiyoruz, o halde kaderin gidişatına bir set oluşturmamız da mümkün değildir.

İnsanlar ne yazık ki, taşlardan, leşlerden medet umar hale gelmişlerdir. Tevhit akidesinin gözlerden kaçırılmaya çalışılması, yapılan menfi propagandalar, güzelin ve doğrunun önüne geçit vermez engeller oluşturmuştur. Maalesef bu gayretleri de görüntü olarak çok çirkindir.

Karşıtı kavramlar genellikle insanı hayata bağlar. Bunların başında umut, sabır ve çalışmak gelir. Yarınlar endişesi ancak bu kavramlarla telafi edilebilir. Yoksa acı gibi açlık korkusunun açtığı derin yaralar, hem zihinsel ve hem de bedensel olarak kişiyi bunalıma iter ve hastalanmasına sebebiyet verir.

Gerçekten de açlık çeken insanlar; hayatın içinde gerek imani olarak ve gerekse de amaçları doğrultusunda şayet bir ideali yoksa işte o zaman onlar için: “Kudurmuştan beterdir” der atalar. Çünkü ne nasihat, ne de herhangi bir şey onlara kâr etmez. Yıkılmış ve derbeder olarak hayata bakarlar. Ancak hayatın gerçeği bununla sınırlı değildir ama ifadesi güçtür.    

Selam ve dua ile…
 


Yazarın Diğer Yazıları