KIYMET BİLEN KIYMETLİDİR

Bir şeyin kıymetini bilmek kadar önemli bir şey var mı diye sorsam herhalde yoktur. Bu kıymetleri maddeler halinde sıralasam sanırım köşe yazımıza sığmaz. Mesela sağlık… Ki, tartışılmaz bile… Sağlık olmadan hangi işi başarıyla sonuçlandırabiliriz ki…

Ancak her nedense bu sağlığı daima hastalanınca hatırlar, iyileşince yine rutin hayata geçeriz. Artık sağlığımızı kötü etkileyen her türlü bağımlı maddelerden bir bir temizlesek hiç kaybımız olmadığı gibi maddi manevi bir de huzuru buluruz.

Zaman… En kıymetli değerlerimizden… Öyle bir hızlı akışı var ki, yakalayana aşk olsun! Öylesine önemli işlerimiz olur ki, onu keyfimize bırakırız. O zaman da iş işten geçer, zaman akıp gider. Hele geri getirmek zamanı hiç mümkün değil…

Para… Efendisi olduğun müddetçe sana zararı yok ama bir de onun şirin yüzüne köle olursan elinden çekeceğin var demektir. Günümüzde paranın dışındaki değerler, eskiden olduğu kadar pek önemli seyrini korumuyor. Madem öyle biz de israf etmeyelim, cimri de olmayalım.

Vaktiyle zengin bir kuyumcu, yıllarca yanında yetiştirdiği çalışanını imtihan etmek ister. Onun eline iri bir pırlanta verip: “Oğlum” der “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da başka bir kuyumcuya göster.

Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir. Çalışan elinde pırlanta bir bakkal dükkânına girer ve “Şunu alır mısınız?” diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır; elinde evirir çevirir; sonra:

“Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der. Çalışan, teşekkür edip çıkar. Bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü olarak semerciye gidir: Buna ne verirsiniz?” diye sorar.

 Semerci şöyle bir bakar, “Bu der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm.” Çalışan en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden fırlar.

“Bu kadar büyük pırlantıya nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?” çalışan sorar: Siz ne veriyorsunuz?” “Ne istiyorsan veririm.”

Çalışan, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar: Ne olur bunu bana sat. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.”

Çalışan emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Patronun yanına dönen Çalışan büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır. Kuyumcu Patron sorar:

“Bundan ne anladın?” Çalışanın verdiği cevap çok doğrudur: “Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.”

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları