NEREYE?

Hayal gücüne dayanan işler de zaman zaman tıkanmalar oluyor. Tıpkı bu köşe yazısı gibi… İşte böyle bir durumda gözlerim Can Dündar'ın " Nereye? " isimli kitabına takılıverdi. Günümüz meselelerine ilginç bir açılım ve yorum getirmiş. Paylaşmak istedim.

X KUŞAĞI Bu yalnızlığa nicedir aşinayız. Çocuklarımız bir süredir uyku öncesi masallarını yataklarının başucuna konan bir teypten dinliyorlar. Oyunlarını bilgisayarda oynuyorlar. Derslerini videodan izliyorlar, kahramanlarını televizyondan seçiyor, sevgilileriyle internette buluşuyorlar.

Bütün bunlar olup biterken bir odanın içinde yapayalnızlar. Yüzyılın bizi getirip bıraktığı nokta burası... Onlara "Biberon kuşağı" demek geliyor içimden. 80'lerin ekonomik özgürlüğünü kazanmış, "yuppie" annelerinin "göğüslerim sarkar" endişesiyle emzirmeden yetiştirdiği bebekler, büyüyüp yüzyılın sonunda ergen oldular.

Şimdi "dokunmadan yaşamanın" tadını çıkarıyorlar. Markete gitmeden, internetten sipariş verip, bilgisayar aracılığıyla alışveriş yapıyor, doktorlarına röntgen filmlerini "mail"leyip, uzaktan muayene oluyorlar. Onlara "X kuşağı" da deniliyor.

“Ölü kuşak" ya da "ne idiğü belirsiz nesil" anlamında... En belirleyici özellikleri yalnızlıkları... Büyüklerinin aksine, kulaklarında walkmanle "techno" ritminde tek başına dans etmekten haz alıyorlar. Sofra başında aileyle birlikte değil, odalarında ekran karşısında veya burgerci de ayaküstü, ama mutlaka yalnız “atıştırmayı" tercih ediyorlar.

Gazete okumuyor, "göz atıyor"lar. DVD'deki filmi zıplayarak izliyor, kitabı sayfa atlayarak okuyorlar. İnternette gezinirken, aynı anda telefonla konuşabiliyor, yemek yiyebiliyor, televizyon izleyebiliyor ve dergilere göz atabiliyorlar.

"İnternette gevezelik" sitelerinden birine girip, yarattıkları yeni dili görmelisiniz. Hep bir yere yetişme telaşındaymış gibi düşünen, konuşan, yazan bir neslin kendine özgü dilini kuruyorlar ; "Hi" ile başlayıp "Bye" ile biten "N'aber" sorusunun "N'olsun" diye yanıtlandığı garip bir geyik muhabbeti...

Yüzyılın başındakilerin hayata bakışlarını değiştiren kitapların sadece konularıyla ilgileniyorlar. Sağlıklı yaşıyor, iyi kazanıyor, kolay harcıyorlar hem parayı hem dostlarını... Markalarını, okullarını, kariyerlerini, ailelerinden, arkadaşlarından, fikirlerinden daha çok önemsiyorlar.

Hayatı "zap" layarak yaşıyorlar. Bilgisayarlarında olduğu gibi özel hayatlarında da "sörf" yapmayı, derine dalmadan yüzeysel ilişkiler kurmayı, kök salmadan dolaşmayı yeğliyorlar. Bu "kök salamama" meselesi, Türkiye açısından özellikle önemli...

Dedelerimizin mezarlarının olduğu yerleri terk ettikten sonra, ilkin evimizi, derken işimizi, aşımızı ve nihayet bütün yaşamımızı değiştirdik. Bütün bunlar yarım asır içinde olupbitti ve hepimizde öyle bir travma yarattı ki, hala altından kalkamıyoruz.”

Selam ve dua ile…
 


Yazarın Diğer Yazıları