ÖFKEDE ÖLÜ GİBİ OL -1

Öfke… Çıldırmaktır. Şirazeden çıkmaktır. Herhangi bir kişinin yapması gereken bir olaydan engellenmesi veya haksız bir vakıa ile karşı karşıya kalması, şahsına yönelik bir tehdit unsurundaki tansiyonu yüksek duygularıdır.    
 
Hemen hemen her canlıda mevcut olan ve gün içinde belki de defalarca bu tür hadiseleri yaşaması içten bile değildir. Şeyh Sadi: “Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz”. Derken ne kadar haklıdır.    

Öncelikle kişisel sorunlarımız ve kuruntularımızı kontrol altına almamız kadar bu konuda daha mühim bir şey yok. Asabi bir tavrın getirdiği eylem, şiddet eğiliminde son bulacaktır. İşte bu yüzden öfkesini yenen kişiden daha karakterli bir durum düşünemiyorum!

Şayet Hz. Pir’in: “Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” Diye söylediği nasihatine uygun davranılabilseydi, herhalde bu konuda sorun kalmazdı.

Şimdi şu sonuçlara bir bakalım. Bizler genelde ne zaman öfkeleniyoruz?

* Bize karşı saldırıya geçildiğini düşündüğümüz zaman,
* Kışkırtıldığımız zaman,
* Hayal kırıklığına uğradığımız zaman,
* Stres altında olduğumuz zaman,
* Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüz zaman,
* Kendimizi ifade edemediğimiz zaman…  

Şimdi de öfke çıkarımında ortak yanı olan şu sözleri belki de defalarca söylüyoruz ve kızıyoruz. Ondan sonra da bir öfke patlaması yaşıyoruz. Uzmanların ortak kararı:

* Beni çıldırtıyor,
* Hiç laftan anlamıyor,
* Niçin bu evde kimse bana yardım etmiyor?
* Kaç kere ayakkabılarını çıkarmadan içeri girme dedim sana?
* Eşim çalışmamı istemediği için işten ayrılmak zorunda kaldım, ondan nefret ediyorum!
* Bu kadınlara hiç yaranamazsın zaten, ne yapsam ona yetmiyor,
* Kesin şu gürültüyü de maçı seyredeyim,
* Bıktım senin dırdırından,
* İstediğim gibi giyinip gidemiyorum,
* Bu okuldan hoşlanmıyorum,
* İstediğim kadroyu bana vermediler, onlara göstereceğim…

Jacob RIIS’ın veciz bir ifadesiyle noktalayalım: “Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir."

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları