RÜYA DENEN GİZEM

Uyku; İnsanın beden, irade ve aklının istirahate geçtiği, gayri ihtiyari yaşamını sürdürdüğü kendinde olmadan adeta ölüm mesabesinde kendinden geçme halidir. İnsanın fıtri bir durumu ve ihtiyacı olan uyku, vücudu günün yorgunluğuna karşı bir nevi tepkisi yahut dinlenmesidir.

Rüya ise; şuuraltı ve bir hastalık neticesi olmadan, hülyalara da kapılmadan, dupduru ve tertemiz duygularla beklenmedik anda görülen görüntülerdir. Yaratılmış tüm insanların rüya görmemesi mümkün değildir. Rüyalar; lütfedilen bir müjde, bir teşvik, bir ilham ve yol gösterme olabileceği gibi, ikaz ve ibret manasında irşada yönelik de olabilir.

Beş duyunun ince bir zar mahiyetinde olan Âlem-i Şahadete karşı kapanması ve uyanıklığa ait mekanizmanın kendiliğinden devreden çıkmasıdır. Bu itibarla rüyalara, insanı bu âlemden başka âlemlere taşıyan bir kısım sırlı kabinler veya zaman tünelleri de denebilir.

Misal Alemi'nden rüyalar vasıtasıyla ruha intikal eden şeyleri insan, bir sinema perdesinde seyreder gibi seyreder; olmuşu, olanı ve olacağı aynı anda görebilir. Şu kadar ki, bu görüntüler bazen açıktır ve kolay anlaşılır. Bazen, semboller şeklinde olur ve tabir ister.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde anlatır: “Dördüncü Mehmed'in kızı Kaya Sultan, rüyasında dedesi Sultan Ahmed'i Cennet'te görür. Sultan Ahmed, Kaya Sultan'a , “Kızım” der, “Yeni Camii yapılırken eteğimle taş taşımıştım; Rabbim de beni Cennete koydu. Sen de gel.” Bu sırada, orada bulunan amcası Mustafa ise, “Kaya için bu kadar acele etme; bir kızı olsun, ondan sonra gelsin” der. Dedesi, bu niyetle “El Fatiha” deyip, ellerini yüzüne sürer. Kaya Sultan, hakikaten doğum esnasında şehit olur.”

Çanakkale'de İtilâf kuvvetlerine kumanda eden Sir Hamilton, 1911 yılında rüyasında denizin derinliklerine doğru çekildiğini ve iki elin boğazını sıktığını görür. Uyandığında da, “hayalet gibi” dediği bir yaratığın çadırından yavaş yavaş çıkıp gittiğini farkeder. Hakikaten, Çanakkale onun için pek tekin olmamış ve kaçınılmaz bir tehlike olarak üzerine çökmüştü.

Elias Howe, bütün denemelerine rağmen dikiş makinesinin iğnesini keşfedemiyordu. Bir gece rüyasında, esir düştüğü vahşi kabilelerin elinde terler dökerken, birden muhafızların ellerindeki mızrakların uçlarında göz şeklinde delik gördü. Uyandı ve bir ucu delik, minik bir 'mızrak' yaptı.

Rusya'da Tanrıya Dönüş isimli kitapta da, Anne Ostrovsky adlı bir yazarın annesi, Almanların Rusya'ya girmesinden beş sene evvel rüyasında savaşın çıktığını çoğu sahneleriyle görmüş ve bunlar o günkü gazetelerde neşredilmişti.

Bu asrın başlarında Niels Bohr, rüyasında güneş ve güneşe ipliklerle bağlı dönen gezegenler görür. Uyanınca, bunlarla atomların yapısı arasında benzerlik olacağını düşünür. Kimyacı Kekule, rüyasında atomları ve yılan gibi bir şeklin belirip, kuyruğunu ağzına aldığını görür. Uyanınca, Benzerinin kimyada halka şeklindeki (altıgen) formülünü bulur. Bunlar ve bunlar gibi yüzlerce misal var ki, her biri, ruhun sırlı âleminden gelen ışıktan birer mesaj gibidir. Akıl ve gönül gözünün en kalın perdesi, çok uyumaktır.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları