ŞAKAYI TADINDA BIRAK!

İnsan şahsiyetini, onurunu rencide eden bütün söz ve hareketler, kul hakkını çiğnemektir. Toplum düzeni, bütün fertlerin haklarına riayet ve onlarla ünsiyet etmekle, görüşüp anlaşabilmekle sağlanır. Kendi hakkının çiğnenmesini arzu etmeyen insanın, bir başkasının hakkını gözetmesi kaçınılmazdır.

Unutmayalım ki, yalanla eş anlamlı şakalar, bizzat yalan olduğu için haramdır. Ancak şaka, yalan, alay, hakaret gibi aşağılayıcı manada olmamak ve aşırı gitmemek kaydıyla yapılırsa buna müsaade edilmiştir. Mizahın başlangıcı ferahlık, sonu kederdir. Siz şakadan sakınınız! Zira şaka bir çeşit ahmaklıktır ki, kin ve düşmanlık getirir.

Gönül bir ayinedir; ciddilik külfeti, onu paslandırır. O pası tatlı latifeden başka bir şey silmez. Şaka tuz gibidir. Ne fazla ne eksik olmalı. Mizah meslek olmamak şartıyla güzeldir, onu her şeyin yerine koyduğumuz zaman kâinat bir şaşırtmadan ibaret kalır. Çünkü her şakanın içinde bir gerçek gizlidir.

Bazıları şaka yapar, karşısındakinin bu şakaya dayanamadığını veya bir zarar verdiğini gördüğünde, kendisini haklı göstermek için “Ne çiğsin, ben şaka yaptım” derler. O anda belki farkına varamaz ama benzeri kendisine yapıldığında karşı tarafın tepkisini göstereceği muhakkaktır.

Her işte olduğu gibi şakayı da tadında bırakmak en iyisidir. Şaka yapacaksan Nasreddin Hocamız gibi mesaj vermeli, tebessüm ettirmelidir. Nasrettin Hoca'nın Akşehir'de ölümünden iki yüz yıl geçmiş. Bir cuma günü Akşehir'de binlerce halk, şehrin Ulu Camii'nde öğle namazı kılmak üzere toplanmışlar.

Namaz kılınmış. Halk, vaaz edecek hocayı beklerken camiin kapısında Nasrettin Hoca'nın türbedan görünmüş. Yıllarca Nasrettin Hoca'nın türbesinde türbedarlık yapan adam şekilce Hoca'ya benzermiş. Onun gibi giyinir, onun gibi de konuşurmuş. Huyca, saflıkça, şaklabanlık yönünden de Nasrettin Hocanın bir benzeri imiş. Türbedar, cemaat dolu camiin kapısından içerdeki halka seslenmiş:

- Ey ahali! Size çok garip bir şey söyleyeceğim. Biraz evvel abdest aldım. Sizinle öğle namazını kılmak üzere camie geleceğim sırada, tam türbenin kapısını kilitlerken, içeri baktım, Nasrettin Hoca aynı yüz, aynı güler çehre, aynı garip davranış ve aynı elbise ile bana göründü. Sandukasına ata biner gibi binmişti, etrafı seyrediyordu. Kapıyı kilitlemekte olan bana «Hemen şimdi Ulu Cami'ye git, oradaki bütün cemaat hemen türbeme gelsinler, gelmeyen olursa kendi canına kıymış olur!» dedi. Ben de onun emirlerini yerine getiriyor, sizi türbeye çağırıyorum.

Hoca'ya inancı kuvvetli olan ve her zaman ona keramet yükleyen halk hiç düşünmeden hemen ayağa kalkmışlar ve türbedarın peşine düşmüşler; Halk ciddi ve hoşsohbet bir adam olan türbedarı da sayarlar ve ona da inanırlarmış.
 
Camiden çıkıp türbeye gelen halk tabii ki sanduka üzerinde Hoca'yı görmemişler. Yıllar boyu Nasrettin Hocanın kerametini dede ve babalarından işite işite Hoca hakkında sağlam bir inanç besleyen halk bu sefer hep birden gülüşerek:

- Hay koca muzip, ara sıra bizimle şaka etmekten de vaz geçemezsin diyerek gelmişken hep birden ruhuna Fatiha okumuşlar, sonra da gülüşerek camie dönmüşler. Bir de ne görsünler camiin kubbesi takımıyla çökmüş.

Eğer Hoca onları türbeye çağırmasa imiş, camiin ağır kubbesi altında kalıp can vereceklermiş. Bunun üzerine bu kutsal uyarıya şaşıp kalan Akşehir halkının Hoca'ya inancı daha fazla artmış, onun kerametine inanır olmuşlar.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları