SANAT HAYAT KURTARIR

Bugün elhamdülillah mübarek günlere eriştik. Ne mutlu ramazanı şerifi hakkıyla idrak edene… Efendim! Genç bir adamın alnının teri ile bir sanat öğrenerek faydalı bir eser ortaya koyması kadar güzel bir şey yoktur dünyada... Var mı böyle bir kabiliyetin? Söyle bakalım. Basit bir masa, bir sandalye, bir tabak, kaba da olsa bir örtü, bir kahve fincanı yapabilir misin kendi başına? Becerebildiğin bir şey var mı?"

İran Şahının oğlu, gönül bu ya, yoksul bir Çobanın kızına âşık olmuş. Babasının huzuruna çıkıp: "Babacığım, bir çoban kızını seviyor ve onunla evlenmek istiyorum!" demiş. Babası kaşlarını çatıp: "Olur mu öyle şey? Sen bir şahın oğlusun. Öldüğümde benim yerime tahta çıkacaksın. Çoban kızı saraya yakışır mı hiç?" Oğlu bir süre dil dökmüş babasına:"Baba, ben bu kızla evlenmezsem canıma kıyarım."

Babası dayanamamış oğlunun yalvarmasına: "Peki, bir dünürcü gönderip, kızı isteteyim bari..." Demiş. Vezirini elçi olarak kıza göndermiş. Vezir, kıza, şahın oğlunun kendisine âşık olduğunu ve evlenmek istediğini söylemiş. Çoban kızı: "Peki, şahın oğlu ne iş yapıyor?" demiş. Şaşırıvermiş vezir: "Şahın oğlu bu, ne iş yapıyor diye sorulur mu? Çalışmıyor ki!" Çoban kızı: "Yok! Şahın oğlu da olsa, bir sanat öğrenmeli! Ben elinden hiçbir şey gelmeyen kimse, şahın oğlu da olsa, evlenmem onunla..."

Vezir boynu bükük, geri dönüp, şaha kızın sözlerini anlatmış. Şah oğlunu çağırıp: "Mademki çoban kızını bu kadar çok seviyorsun, ya bir sanat öğrenirsin ya da bu sevdadan vazgeçersin." Demiş.

Oğlu da: "Peki babacığım! Hasır örmesini öğreneceğim bende" diye cevap vermiş. Aylarca, bıkmadan, usanmadan hasır örmeği öğrenmeye başlamış. Gittikçe işinde ustalaşmış. Sanatı tam olarak öğrendikten sonra da veziri dünürcü olarak çoban kızına göndermişler. Şahın oğlunun eliyle ördüğü hasırlar da yanındaymış vezirin: "İşte, şahın oğlunun yaptığı hasırlar bunlar" demiş.

Çoban kızı memnun olmuş. Kabul etmiş evlilik teklifini. Gelin olarak saraya gitmiş. Bir gün şahın oğlu Bağdat sokaklarında gezerken, gözüne bir han ilişmiş. Hanın görünüşü temiz, havada sıcak olduğundan bir parça serinlemek için, içeri girip bir köşeye ilişmiş. Aslında bu han, hırsızların ve haydutların yuvasıymış. İçeriye girenin kendini korumasına fırsat vermeden yakalayıp, karanlık bir zindana atmışlar. Şahın oğlu bir gün kendini tutsak edenlere: "Ben çok güzel hasırlar dokurum. Bu hasırlar çok değerlidir. Size en güzel hasırları öreyim." Demiş. Haydutlar dediğini yapmışlar. Şahın oğlu üç gün geçmeden ortaya rengârenk bir hasır çıkarmış. "Alın bu hasırı... Iran Şahının sarayına götürün. Şah bu hasırları görünce size avuç dolusu altın verir" demiş.

Haydutlar hasırları sırtlarına vurdukları gibi şahın huzuruna çıkmışlar. Şah ilk bakışta hasırın nakışlarına, süslerine hayran olmuş. Hasırları gelininin yanına göndertmiş. "Bu hasırları satın almamız için saraya getirildi. Beğenirse alalım" diye haber yollamış. Çoban kızı hasırların her örgüsünü ayrı ayrı inceledikten sonra örgülerin yapılışından, kocasının kendisine gizli bir haber gönderdiğini farketmiş.

Şahın oğlu nereye kaçırıldığını yazıyormuş hasırın örgüleriyle... Çoban kızı yazıyı okur okumaz şaha anlatmış. Şahın gönderdiği muhafızlar hanı basıp, haydutları yakalamışlar. Şahın oğlu saraya, çoban kızının yanına dönmüş ve demiş ki: "Sevgili eşim, bugün hayatta olmamı sana borçluyum."


Yazarın Diğer Yazıları