SESSİZ FIRTINA -5

Ama nefes alıyordu. Nefes aldığını biliyordu. “Ölüm böyle bir şey mi acaba?” Diye düşündü! Bakmalıydı. Başını secdeden kaldırıp bakmalıydı. “Ama ölen kişi, dünyadaki canlıları nasıl görür ki?” Diye aklından geçirdi. “Olsun! Yine de bakmalıyım!” Dedi.

Usulca secdeden başını kaldırıp sağına doğru çevirdi. Gördüğü manzara karşısında adeta donup kaldı. Nutku durmuştu. Ama gördüğü şey gerçekti. Ağlıyordu. Hem de sicim gibi gözünden yaşlar boşalıyordu.

Sonra başını sol tarafına çevirdi. Manzara aynıydı. O da ağlıyordu. Kendisine doğru ağzından salyalar dökerek koşan iki köpek, sağında ve solunda tıpkı kendisi gibi secdeye kapanmış ağlıyordu.
Tüm kâinat susmuştu. Bu manzara Rabbin bir ihtişamıydı.    

Nasır kendi kişisel otoritesinde odaklanan ve siyasi muhalefeti etkisiz kılan sıkı ve baskıcı bir devlet mekanizması, halkının da kendi içinde sinmesine neden oldu. Ta ki, 28 Eylül 1970 tarihindeki akşam sularındaki kalp krizinden dolayı ölene kadar...

İyisi değil, yenisi gelir misali bir başka diktatör, halkını karanlık çukuruna hapsetmeye devam edecek, ardı arkası kesilmeyen tavizler kendisini İsrail'e yaklaştıracaktı. Camp David Sözleşmesiyle bir de Menahem Begin ile birlikte 1978 yılı Nobel Barış Ödülünü alacaktı.

Kaldı ki; Camp David Anlaşması İsrail'e büyük avantajlar getirdiğinden, Enver Sedat'ın yakın çevresi tarafından bile şiddetle protesto edilmişti.

Katolik Hıristiyan bir İngiliz olan karısı Cihan Sedat’la birlikte, bu diktatör Envar Sedat’tı. Belki aktörler değişecekti ama senaryolar hep aynı kalacaktı. Saltanatını sürse de iktidarının, zalimlerin kaderi, halkının kendisine isyanına kadardı.

Öyle de oldu. Yüzbaşı Halit el-İslambuli tarafından yetmişiki kurşunla öldürülen Envar Sedat’ı İngilizler de kurtaramamıştı.

Mısır halkı artık Hüsnü Mübarek’le yeni bir döneme girecekti.    Gelişen olaylar, senaryodaki küçük tashihler, iktidarın hezeyanı, toplumsal coşkunun ulaştığı son noktaya yani galeyanına dönüşecekti.

1980'lerden itibaren tekrar fiili aksiyonuna giren Müslüman Kardeşler Örgütü, gün geçtikçe daha etkin hale gelmeye başlamıştı. Hüsnü Mübarek örgüt üzerinde zaman zaman hedefini bulmayan eylemler gerçekleştirdiyse başarılı olamadı. Bu meyanda zulmün dozu kaçıyordu.

Üstelik öyle bir sistem geliştiriyordu ki, devletin uç noktalarını kendi ailesinden ehli olmayan kişileri bir yerine on kişi birden atayarak yerini pekiştirmeye çalışıyordu. Bunun farkında olan halkın, aile şirketi misali bir devlete kafa tutması kaçınılmazdı.                    
Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları