SÜRÇ-İ LİSAN YAKINMALAR -2

Ey nefsim! Unutma ki insan için bildiğini söylememek korkaklık, bilmediğini söylemek ise küstahlıktır. Az konuş, çok dinle, çünkü çok konuşmak insanın ruhunu öldürür. Düşünmeden konuşma ve sonuna bakmadan iş yapma…

Şu hâlde, insanın, dünya ve ahiret hayatını tehdit eden çatışma, harp etme ve kan dökme yerine, uzlaşma, anlaşma ve barışmayı tercih etmesi, "medenilere galebe ikna iledir" prensibiyle hareket etmesi, kendine ve bütün insanlara insanca yaşayabilecekleri bir ortamın hazırlanması için ne yapabiliyorsa yapması, onun insanlığının gereğidir.     

Ey nefsim! Dinle bak! Henüz çilende, sıkıntılarında son bulmadı. Görüyorum ki sen haddi aşmayı, ihlâs ve samimiyetle ibadete tercih edersin. Ve başını alıp nice yâd ellere gidersin. Bir düşünsen, ömür boyu kayıptasın, kederdesin...

Hiçbir şey bitmiş değil ey nefsim! Bitti zannediyorsan, sen bittin. Baksana basiretin bile kapanmış… Gerçekleri göremiyorsun. Gülmelerin bile başka… Neden gülebildiğini bile anlamış değilim. Her coğrafyada binbir türlü acı ve gözyaşı varken…

Düşme oyunlara!
Sürçme yalanlarla!
Dikkat et dost diye kalanlara!

Sen, seninle bütünleşen prensipler yerine dış mihrakların tezgâhına geldin. Hani düşmeyecektin oyuna… Yanlış yolu tuttun, kurtulmak için yalanlara başvurdun. Hani sürçmeyecekti dilin, düşmeyecekti yalanlara…

Bak! “Dostum gel” diyerek seni nerelere taşıdılar… Dudakların manadan kopunca kupkuru kaldı. Daha da kuruması için şehveti seçtin, malı, şöhret-i câzibeyi seçtin. Ve arkası gelmez şişeleri veya seraptan şişeleri ağzına diktin ve İbrahim’in ateşlerine, alevlerine terkettin kendini…

Aşkın kanatlarını çıkardın ama kopardın yüreğinden… “Ben yaptım, bende yapıyorum, bende tutuyorum, bende gidiyorum, anam-babam hacı” diyerek güvendin sahte göstergelerin saman alevine…

Sonra yeis ve küfür kanatlarını, kin ve öfke boynuzlarını taktın. Söylesene nefsim beni şeytana kaça sattın. Ardından kendini yedin bitirdin. İçindeki bütün iyilik ve güzellik duygularını ısırdın, kopardın, çiğnedin ve benliğinden yaban otları gibi dışarı attın.

Ah be nefsim! Beni sürç-i lisan yakınmalara neden ittin? Umut dağıtsaydım… Aşkın her zerresinden bir buket çiçek sunabilseydim insanlara… Yarın güneş doğacak diyebilseydim… Ama inan bana ey nefsim, tövbe kapılarını bir açarsam, sevdamın közünde erirsin!

Halbuki ümidin Bir'de, Tek'te, Yâr'da, en güzel dostta idi. Lâkin özün, kalbin; sisteydi, pustaydı, kaosta hala...  Sen ışığı bırakıp karanlığı seçtin böylece. Karanlık ve zifir içtin... Yani hevâ ve heves ektin öz tarlana. Evvelki çocuk masumiyetini yaktın! Yerine, kin biçtin, öfke biçtin.

Devam edecek…

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları