TÜRKÇE EZAN -4

Dünden devam eden radyofonik hikâyemiz kaldığı yerden devam ediyor. Malumdur ki 3 Şubat 1928’de bir zamanlar camilerde Türkçe hutbe ve ezan okunmasının tarihidir.

EŞREF EDİP – Bir milletvekili Büyük Millet Meclisi kürsüsünde Müslüman halkın ıstırabını şöyle dile getirmiştir: "Seçim günlerinde köylüler bize ne dedi, bilir misiniz? Biz açız, sefaletteyiz, çoluğumuz çocuğumuz gıdasızlıktan bitkin bir haldedir…

Fakat bunlardan ziyade bizim gücümüze giden, bizi müteessir eden şey; camilerimizden, minarelerimizden, mübarek ezanımızı, "Allahu Ekber" dememizi yasak etmeleridir. Bizi Kur'an dilimizle, Peygamberimizin dili ile ibadetten men etmeye "Allahu Ekber " dedi diye.

Kur'an dili ile kelime şahadet getirdi diye imamlarımızı, müezzinlerimizi zindanlara atmaya ne hakları vardır? Laiklik bu mudur? Hangi köye gittiysek, hangi şehirli ile görüştüysek bize bunu söylediler. "

Müslüman Türk Milletinin mabetlerinde okunan Ezan-ı Muhammedi'ye karşı taarruzları, küfre karşı muhabbetin, İslam imanına karşı husumetin en açık alameti olursa; böyle mukaddesata düşman birilerini, Müslüman Türk Milleti nasıl sevebilir?

Sevmesine, istemesine imkân ve ihtimal var mıdır? Halkçıların azgın     devirlerinde Kur'an diline karşı husumet o kadar ilerlemişti ki camilerde gizli gizli Müslüman çocuklarına namaz surelerini okutan hocalar polisler tarafından yakalanıp suçüstü mahkemelerine sevk olunurdu.

Harf kanununa aykırı hareket suçuyla günlerce, aylarca mahkemelerde süründürülürdü. Diğer taraftan Halkçıların zabıtası, çarşı pazarlarda Kuran cüzlerini satanları takip ediyor, eline geçirdiklerini mahkemelere sevk ediyordu.

Çocuklara, Kur'an okutan hafızları karşıdan dinlemeyi bile men etmişlerdi. Çocuklar Kur'an sesi işitemeyeceklerdi. Senirkentte "halkevleri" kütüphanesi tesisi bahanesiyle Müslüman halktan toplanan dini kitaplar, kıymetli yazma Kur'an'lar, tefsirler yok edildi.

Bu eserlerin bir tanesi bile meydanda kalmadı. Müslümanlar, evlerinde bulunan Kur'anları, tefsirleri, dini eserleri, hakayık-ı Kur'aniye ve imamiyeden bahseden risaleleri, polisin eline geçmemesi için zahire ambarlarında, odun depolarında, samanlıklarda saklıyorlardı.

Camilerde mihrapların etrafındaki mum şamdanlarının üstünde yazılı     "Maşallah" yazılarını kazımışlardı. Abideleri, çeşmeler üzerindeki ayet-i kerime yazılı mermerler parçalanmıştı. Harbiye nezaretinin (şimdiki Üniversitenin) kapısındaki Fetih ayet-i kerimesi yazılı cihan-değer kıymeti haiz nefis levha üzerinde siyah ve kızıl bir taş perde çekilmişti.

Camilerde Hulefa-yi Raşidin isimlerini hâvi levhalar indirilmiş şuraya buraya atılmıştı. Sanki müthiş bir yangın ortalığı kaplamış, sanki bir işgal ordusu memleketi istila etmiş gibi. Kur'an lisanı ile yazılı ne varsa, hep kırılıyor, parçalanıyordu.

Radyofonik hikâyemiz henüz bitmedi efendim. Yarın inşallah son bölümüyle birlikte olmak dileklerimle,

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları