ÜÇ KIZLAR


Konya'da Mevlana türbesinin arka bahçesinde dizi dizi mezar taşları vardır. Mevleviler, bu mezarlığa Hâmuşan (susanlar) der. Birçok Mevlevî büyüğü burada yatar. Bahçe duvarının arkasındaki ikinci mezarlığın adı ise Üçler mezarlığıdır.
Üçler mezarlığı, sanduka biçimindeki üç Selçuk mezar taşından dolayı bu adı almış. Mezarlığa üçler dendiği gibi, Üç kızlar şehitliği de denir. Konya ve yöresi halkı evlenme, çocuk doğurma, sevda konularında başları sıkıştığında, üç kızlar şehitliğine gider burada Allah'a niyazlarda bulunur.
1144 yıllarında Sen Bernar adında mutaassıp bir rahip, Avrupa'da kapı kapı dolaşarak İkinci Haçlı seferi'ni yapabilmek için adam ve para topluyor. Fransa kralı Lui VII ve Almanya imparatoru Konrad III ordularını dizip Kudüs'ü fethetmek üzere yollara dökülüyor, Anadolu'ya geçiyorlar.
Ordular, o çağların geçit şehirlerinden biri olan Konya Kalesi etrafında birleşiyorlar. Ve şehir çok sıkı bir kuşatma ile çevriliyor. Konya, çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıya. Neredeyse Kale düşecek… Kaleyi savunan Selçuk ordusu karşılık veriyor ama kuşatmayı yarmak bir türlü mümkün olmuyor.
Selçuk ordusunun en levent, en yiğit üç genç kumandanı ardı ardına oklanıp, kale kapısının hemen yakınında, ağır yaralı olarak yatıyorlar. Vuruşma biçiminden, kıyafetlerinden, etraftaki hareketten önemli kişiler olduğunu anladıkları için, haçlı ordusu, yerde yaralı yatan bu üç bahadır kumandana bir türlü rahat bırakmıyorlar.
Bu üç bahadır Türk'ün üç de güzel nişanlısı vardır. Bunlar, yiğitlerinin, güneşin altında, aldıkları sayısız yaraların etkisiyle "Su! Su!" diye inlediğini görünce, çılgına dönmüşler, "Bu günde işe yaramazsak ne güne duruyoruz?" Diye gayrete gelmişler.
Savunma komutanı, kavaklar gibi nazlı, narin bu üç güzel kızın önünde durur: "Ne yapıyorsunuz?" Diyor ama nafile! Kızlar, içi buz gibi su dolu testilerini kaptıkları gibi kale kapısından dışarı çıkıyorlar. Amaçları bellidir sadece bu testileri yaralıların yanına ulaştırabilmek…
Gerçi geçici bir silah bırakışması yapılmış ama haçlı ordusuydu bu! Kızların vücutlarını oklarla delik deşik ediyorlar. Buna rağmen kökünden kesilen nazlı kavaklar gibi, nişanlılarının üstüne devrilen kızlar testilerini onların yanan dudaklarına değdirebiliyorlar.
Gün iyice çekiliyor, ortalık zifiri karanlık oluyor. Yaralılar ancak göz gözü görmeyen o saatte rahat rahat içeri alınabiliyor. Konya kalesi içinde sanki her ev bir hastanesi... Herkes gidenlere ağlıyor, kalanları iyi etmeğe bakıyor... Üç şehit kız da o gece şehit düştükleri yere gömülüyor.
Haçlı ordusu Konya kalesi kapısında darmadağınık edildikten ve geri kalan birkaç şövalye kıtası ile kral, perişan bir halde Kudüs'e doğru yola düzüldükten sonra, kızların gömüldüğü yere mezarları yapılıyor.
O gündür, bu gündür, bu üç sevda şehidi, sevdim, deyince ne türlü sevmek gerektiğinin timsali olarak, halkın gönlünde ve dilinde yaşayıp geziyorlar. O gün, bugündür.
Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları