ULUSLARARASI İZCİ KAMPI-1

Konya… Selçukludan günümüze uzanan, tarihin koridorlarında her zaman ve her devirde övgüyle anılan metropol şehir… Şimdilerde modern kentleşmenin ürünü olarak, gökyüzünün mavilikleriyle buluşan yapılanmasıyla dikkati çekiyor.

Sosyal alanları, eğlenceler ve çeşitli iş merkezlerinin pırıl pırıl ışıltısı, gecenin tatlı bir yazında, ılıman havasını teneffüs ettiriyor. Gecenin renk cümbüşü olur mu demeyin. Dahası ne renklerde ne de seyrine doyum olmayan şehrin genelinde, gece; bir başka laciverttir. Döner renkler semada…

“Haktan aldık, halka vermek için” diyen bir semazenin ahenginde ve düsturu içerisinde… Ve inançlarında gizlidir sevimliliği… Bu muntazam yapılaşmadaki dizilim, dayanışmayı yaşatır, düzenli şehirleşme içerisinde…

Geniş caddeleri, insanının misafirperver gönlü gibi geniş, yeşilin içerisinde kentleşen Konya gibi güler yüzlü… Sevdaları, tarıma elverişli toprağı gibi derinliklerde, yüreklerinde, izcinin azmi, inadı gibi buluşmuş.

Hani izcinin azmi, ne sıcak dinler ne de kurak ve taşlı yollar ya, onun aşkı engebeler değil, onun aşkı zirveler de birleşir ya, belki yamaçlardan yankılanmaz sesleri, ama her gittikleri yerde yürekleri aynı anda atar.    

Anadolu'nun bağrına oturmuş boz-bulanık dağları, insanı gibi çileli, insanı gibi başı dumanlı, insanı gibi yar, insanı gibi efsaneleriyle dopdoludur. Belki bu yüzden izcinin gönlünde taht kurar çoğu zaman.

Gündüzler geceleri kovalar, geceler gündüzleri… Zaman, izcinin koluna takılmış bir saat gibi çalışır tıkır tıkır… Bazen dağlarda, bazen ovalar da… “Ova” dedik mi, indik düze, geldik Konya'ya demektir.

Konya'da, belki yarın uluslararası bir arenada, kim bilir hangi yerde, ne farkeder ki izci için? Önemli olan azmin buluştuğu yer. Evet, Konya misafirlerinin farkında olan bir şehir…

“Barış, önce kalplerde başlar” diyerek, uluslararası barış kampı gibi büyük bir organizasyona ev sahipliği yapar…

Hani dedik ya; Anadolu'nun dağları, ovaları, boz-bulanık yaylaları ilginç bir renk cümbüşüdür. Kaynaklar bir tatlı akar ki, buzdan yapılmış oluktan akar gibi… Kamp ateşinin dumanı gibi yayılır şırıl şırıl su sesleri…     

İşte gerçek! Her şey dile geliyor konuşuyor adeta. Dağlar, taşlar, ağaçlar, nasılda her şey yapay değil, gerçek… Hem de gerçeğin içinde bizlerin unuttuğu gerçek… Sevginin, kaynaşmanın, yardımlaşmanın hatırlanıldığı gerçek…

Yalansız doğruların hükmüm sürdüğü, umudun yeşerdiği ve mutluluğun gerçek yaşandığı gerçek…
    
Devam edecek…

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları