VATANI HAFİFE Mİ ALIYORUZ?

Vatan, üzerinde yaşanılan ve sınırları çizilmiş, her türlü taarruza karşı korunulması gereken toprak parçasıdır. Vatan, içerinde yaşayan her vatandaşın namusudur. Aynı zamanda gönlümüzde yatan atalar diyarıdır. Savaşta ve barışta diğer uluslara karşı en hassas çizgimiz ve yerimizdir.

Vatan, insanların isteyerek ve canı pahasına bir yaşama arzusu ve yaşatma duygusu ile dopdolu, ona hizmet aşkıyla yanan bir meşale, ayrıca geleceğe açılan penceredir. Bütün bu gayret ve inanç, bahara uyanan dünya adına ümitleri kamçılayan kararlılık içinde güven barınağıdır.

Asırlara meydan okurcasına aynı ülkede bir arada bulunan insanların, bu mukaddes duygulara dayanan bir vefa borcu olduğunu unutamaz ve ömrünün her deminde yaşatma isteği ile inançla yaşar. Bunun için her türlü sıkıntı ve mahrumiyete göğüs gererek, bayraklaştırdıkları Kutsi bir davayı, muhtaç ve liyakatli gönüllere ve geleceğe ulaştırmak için huzurla taşırlar.

Bu şekilde inanan vicdanların, mürüvvet ve insan sevgisinin yerleşmesiyle ferdî, ailevî ve içtimaî hayata huzur, güven ve emniyet gelecek ve bu ortamda yetişen nesiller, geçmişi çok iyi değerlendirip, yurdun geleceğinin plân ve projesini, insanlığın yararına göre yapacaklardır.

Milletlerin arzu edilen sulh ve güven ortamını yakalaması, güvenilir ve huzurlu bir hayat sürmesi, bu plân ve projeye sahip nesillerle mümkün olacaktır. Vatan ki; Her türlü sıkıntılara göğüs gerip, geleceğin maddî ve manevî mimarlarını yetiştirebilmek için adeta yarışmakta ve insana "yaşanırsa ancak bunun için yaşanır" dedirtmektedirler.

Kendi vatanımızda 21.asırda dünya güçler dengesinde kendine yakışır yerini alması için güç ve itibar yollarının açıldığı, bunun farkına varan hasımların parçala yut politikasını tekrar sahneye koyabilmesini düşünerek, özellikle hislerle değil, memleket ve milletimizin menfaatleri göz önünde tutularak davranılmalıdır.

Birbirimize karşı, kusurlarımızı araştıran bir ajan gibi muameleden vazgeçip, eksiklerimizi görüşerek, konuşarak, tanışarak gidermeli, bahara açılan kapıları kapatıp, mevsimi kışa çevirmemeliyiz ki, vatan için bireyler olarak üzerimize düşeni yapmış olalım.

Aynı toprağı vatan yapmış, aynı bayrağın altında yürümüş, aynı inancı yaşayan, farklı uluslara mensup ve farklı inançtaki insanları bağrına basmış, asırlarca bu insanlarla bir arada kardeşçe yaşamış, sevinçte, kederde müşterek kaderi paylaşmış bir millet olarak, denge unsurunu her an gözetilmesi gerekir ve bunun bilinci içinde olunmalıdır.     

Yaşadığımız ülke hepimizin vatanıdır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını düşününce, ülkemizin ne kadar zengin olduğunu hemen anlarız. Bu nedenle, ülke içerisinde hem dürüst ve hem de çok çalışarak, kalkınmamıza katkı sağlamamız gerekir.

Bazen çok çalışmakta yetmeyebilir. Onun için tutumlu olmak, bizler için bir görevdir. Çeşitli meslek dallarındaki insanlarımız, kendiişlerinde tutumlu olmalı çok çalışmalı ve işlerini aksatan kimseleri de uyarmalıdır. Vatanımızın kıymetini bilelim ve onu çok koruyalım.

Bir kişi çıkıp ta “Doyduğum her yer vatanımdır.” Diyorsa eğer, şöyle bir durup, vatansever olup olmadığını düşünmelidir. Zira her toprak parçası vatan değildir. Ya da vatan, insanın ne olduğu, ne de doyduğu yerdir.
Bu konu da Ahmed El-Rufai’nin güzel bir sözü vardır. Şöyle der: “Dikkatle düşünecek olursanız, şu üzerinde yürüdüğümüz yerlere kilim gibi serili toprak, bizden önce yaşamış olanların alınlarıdır. Ayak bastığımız yerler toprak değil, geçmişlerin yanakları ve dudaklarıdır. Akıl ve basiret sahipleri! Hâlâ ibret almayacak mısınız? “

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları