VAY BE! MEĞER BİZ NEYMİŞİZ?

Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar, toplumumuzdaki değişmeleri fark ediyorlardır. Genel ah-lâkın, görgü kurallarının nasıl bozulduğunu yakından görüyorlardır. Öyle ki hepimiz her gün çeşitli rahatsız edici davranışlarla karşı karşıya gelmiyor muyuz? Geriye dönüp baktığımızda ne kadar başkalaştığımızı, ne kadar kabalaştığımızı, en küçük kıvılcımdan ne kavgalar çıkardığımızı bir düşünsek hemen hatırlarız.

Bizim atalarımız bize böyle öğretmedi hayatın garip cilvelerle dolu hengâmesindeki nezaketi… Ne olursa olsun, hangi sorunları yaşamış olursak olalım, bu durumda bir Fransız yazar olan A. Brayer’in sözleri aklıma gelir. Vay be! Meğer biz neymişiz? Şimdi kendimizi tanıyamaz olduk ama bu akıllı adam, yalan mı söylüyor pek anlamış değilim! Diyor ki:

"Türklerde sohbet edenlerin ifadeleri ne kadar düzgün, anlatımları ne kadar tatlıdır. Tebessüm-lerinde ne kadar incelik ve hareketlerinde ne kadar zariflik ve sadelik vardır. Yabancıları en çok hayrette bırakan yönlerinden birisi de bir kaçının birden konuşmayıp yalnız birisinin söz söylemesi, genellikle kısa süren sözleri bitinceye kadar dikkatle dinlenilmesi, söylenen sözlerin içinde fenalıklardan eser bulunmamasıdır."

İnandınız mı bu sözlere? Bizim öfkemiz, Anadolu’nun bağrını delip geçerken, dağları bile dokuz şiddetinde sallamıyor mu? Yok yok! Anlatılan kişi biz olamayız. İyi de bir de İtalyan Yazar var. O da benzeri şeyler söylüyor. Hah! Aklıma geldi. İtalyan Yazar Edmonda Amicis diyor ki:

“O zamanki İstanbul, Türk halkının Avrupa ve diğer dünya milletleri içinde en nazik toplumuydu. Toplumdaki ilişkilerin nasıl nezaket çerçevesi içinde düzenlendiğini ben bilirim! İstanbul'un en ıssız sokaklarında bile bir yabancı için hiç bir hakarete uğrama tehlikesi yoktur. Namaz vakitlerinde bile camileri gezmek mümkündür. Ve o vaziyette bir yabancı bizim kiliseleri ziyaret eden bir Türk’ten daha çok hürmet göreceğinden emin olabilir.

Halk arasında küstahça bir bakış şöyle dursun fazla meraklı bir bakışa bile hiç bir zaman rastlanmaz. Kahkaha sesleri gayet nadirdir. Sokakta kavga eden ayak takımı hiç yoktur. Kapılar, pencereler, dükkânlardan hiç bir kadın sesi duyulmaz. Çarşının kutsiyeti de camiden aşağı değildir."

Nezaket sanat olduğunu biliyorum ama bu aynaya yansıyan görüntü meğerse benim nezaketimmiş te haberim yokmuş! Umarım ben yanılıyorumdur. En iyisi; Ne etrafımızdakileri kıracak derecede sert, ne de karşınızdakilere cesaret verecek kadar yumuşak olalım ki, hiç bir şey yükselen bir ses kadar, sohbetin düzeyini düşürmesin. Sözlerimiz tatlı, tavırlarımız zarif olsun ki, varlığımız bilinsin! Sözlerimiz geçerli olsun.

Nezaket, evrensel bir dildir. Onu herkes anlayabilir. Hatta canlılar içinde, insanların dışında hayvanlar ve bitkiler bile bu güzelliği hissedebilir. Nezaket her kapıyı açar. Bu nedenle “Bu insanlığa nezaket yaramıyor” düşüncesi, fikir olarak ta, davranış şekli olarak ta yanlıştır. Yunus’un dediği gibi:q

“Yaratılanı hoş gör, Yaratandan ötürü.”

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları