VES-SELÂM

Selam; Emin olma, barış, rahatlık, esenlik, karşılıklı olarak sağlık ve esenlik dileklerini sunmaları anlamını taşır ki, bir nevi sözlü ve fiili olarak dostluk işaretidir. Selam vermek, bir kimseye yapılacak en güzel duadır aynı zamanda…

Hz. Peygamber (sav), birçok hadislerinde selamın önemi ve yaygınlaştırılmasının gereği üzerinde durmuştur. Bir sahabe Hz. Peygamber (sav)'e: "İslam'ın hangi işi daha hayırlıdır" diye sorduğunda, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selam vermendir."

Madem selam bu kadar mühim o halde, niye bir selamı ondan bundan esirgeriz ki? Selam vermek bu kadar zor almasa gerek… Toplumumuzda dostlar, ahbaplar, arkadaşlar ve tanıdık, tanımadık kimselere sevgi, saygı ve samimiyet duygularımızın en güzel ifadesi olan selamı neden vermeyelim?

Selâm, yalnızca dışarıda, sokakta, iş yerlerinde verilip-alınmaz; evde de selâm verilip alınmalıdır. Böyle davranmakla, karşılıklı olarak Müslümanların birbirlerine sağlık, huzur, barış ve esenlik dilemesi gerçekleşmiş olur. Bir aile ve toplum fertlerinin, birbirlerine bundan daha iyi dilekte bulunmaları düşünülemez.

Hal böyle iken, birisi kalkıp ta “O kim ki selam vereyim” diye büyüklenerek, selamı kesemez. Bu davranış insanın ne sözüne ne de özüne yakışmaz. Sadece selâm verildiği takdirde alamayacak durumda olanlara selam vermek doğru değildir.

Süfyan-ı sevri Beytullâh'da tavaf ederken, bir zatın sadece selâtü selâm getirdiğini ve ayağını kaldırdığında ve yere koyduğunda birer selât-ü selâm söylediğini görür. Süfyan-ı sevri sorar: "Nedir bu hâlin ey insan? Başka dua bilmez misin sen?"

Genç adam: "Madem sen bu memlekette garipsin, sana durumu anlatayım" der. Ben, babamla beraber Hicaz'a gelirken babam yolda öldü; cenazesini gömmeden, akşama yakın, babam yanımda iken ağladım, sızladım, uyku galip geldi, bir ara uyudum. Babamın yüzü simsiyah oluverdi. Simsiyah olan babamın yüzünü gördükçe tüylerim diken diken oluyordu.

Bir de baktım, uzaktan gayet nurani misk-i amber gibi kokular saçan bir zat, ayağının birini kaldırırken salât-ü selâm, diğerini yere koyarken de yine salât-ü selâm getirerek babamın yanına yaklaştı. Babamın yüzünden peçeyi kaldırdı. Eliyle babamın yüzüne meshederek yanıma yaklaştı.

Babamın yüzü bembeyaz oldu. Kendisi giderken ben arkasından ona yetiştim. "Sen kimsin? Bana söyleyeceksin" dedim. Buyurdu ki: "Ben Kur'an sahibi Abdullah oğlu Hz. Muhammed'im, baban çok günahkâr idi fakat bana çokça salât-ü selâm getirmesi hesabıyla ona yetiştim. İşte bana salât-ü selâm getirene böyle dar bir zamanda yardım ederim" buyurdu.

İnsanların en âcizi dua etmeyen, en cimrisi de selam vermeyendir. Konuşmadan önce selam vermeli, sonra konuşmalıdır. Çünkü (Selam, kelamdan öncedir) buyurulmuştur. Bir kimse selamsız içeri girince, Resul-i ekrem efendimiz, (Geri dön, selam ver, sonra içeri gir.) buyururdu. Hâsılı, böylesi ciddi bir konuda hem selamı ve hem de sevmediği kişiyi küçümsemek insana yakışmaz ves-selam.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları