ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

LONCALAR

Temel ihtiyaç maddeleriyle lüks denebilecek tüketim maddelerini ve belli bir profesyonelliği gerektiren çok çeşitli hizmeti üreten esnaf ve zenaatkârlar uğraş alanlarına göre ayrı loncalar biçiminde örgütlenmişti. Bu modelde maddeyi işleyerek mamul ve yarı mamul ürüne dönüştüren zenaatkâr kesimi ile bunları pazarlayan esnaf arasında belli bir iş bölümü de vardı. Her esnaf ve zenaat dalının özelliklerine göre bir nizamları olduğu gibi, kendilerine özgü gelenekleri ve "pir" dedikleri manevi bir önderleri bulunmaktaydı. Bunların çoğu peygamber, bazıları ise sahabeden kişiler ya da Ahi Evran gibi fütüvvet geleneğini Anadolu'ya taşıyan, Ahiliğin kurucusu kabul edilen ululardı. Loncalar, mensuplarının uyması gereken ahlaki kuralları gösteren fütüvvetnameleri daha önceki İslam toplumlarından almışlar, bunlara Osmanlı toplumunun yapılanmasına göre yeni biçimler vermişlerdi. Osmanlı döneminde bir kısım esnaf ve zenaatkar sürekli devlet hizmetlisi olmuş (bunlara ehl-i hiref-i hassa denir), eskiden fütüvvet ehli sayılara kalem ve ilim mensupları da devlet görevlisi olarak yetişmeye başlamıştır. Ayrıca devlet, esnafın özerk yapısına da müdahale ederek, yönetim organlarının seçimi üzerinde de söz sahibi olmuştur. Bu türden yapısal budanmalara ve gelenekleri , törpülenmesine rağmen, esnaf ve zenaatkarlar Osmanlı tarihi boyunca büyüklü-küçüklü bütün kentlerde ve kasabalarda en örgütlü sivil kesim olma niteliğini korumuşlardır.

Bir kentteki lonca sayısı o yerin coğrafi konumuna, çevrenin üretim yapısına, ürün çeşitliliğine, ana yollar ya da denizle bağlantısının yarattığı ticaret olanaklarına göre farklılaşmıştır. Sözgelimi bu sayı 17. yüzyılda başkent İstanbul için 1000'in üstündeyken, Sivas için 150 dolayındadır. Daha küçük yerleşmelerde ise yalnızca temel ihtiyaçları karşılamaya yönelik esnaf ve zenaatkar loncaları faaliyet gösterirdi. Bazı araştırmacılar, özellikle Orta Anadolu'da ve İç Ege Bölgesi'ndeki köylerde görülen "yaren" geleneğini de Ahiliğin bir uzantısı saymışlardır. Osmanlı lonca örgütlenmesi usta, kalfa, çırak gibi birtakım terimleri günümüzde de yaşayan hiyerarşik bir yapıya sahipti. Buna iradet (istek), hizmet (yetişme) ve icazet (olgunluğun belgelenmesi) aşamaları deniyordu. Bir loncaya katılma isteğini belirten, ancak o loncanın faaliyet alanıyla ilgili bilgisi ya da becerisi olmayan kişi (çocuk ya da genç) çırak sanıyla işe başlardı. Çırak bir tek ustaya bağlı değildi ama, lonca

yönetiminin onayı olmadan ustasını değiştiremezdi. 'Çırak, temel mesleki eğitimi loncadan alır, bunun yanında çevredeki bir okula devamı sağlanarak okuma-yazma öğrenmesi, dinsel bilgiler edinmesi, ahlaki yönden de olgunlaşması sağlanırdı. Hatta İstanbul'da esnaf ve zenaatkarların yoğun olarak bulunduğu Kapalıçarşı'da çırakların eğitimi için bir okul bile açılmıştı. Ancak bu ideal düzenin sürekli olmadığı anlaşılıyor. Osman Nuri Ergin, loncaların tarikatlerle ilişkisinin zayıflamasına bağlayarak, Kapalıçarşı'daki okulun uzun süre boş kaldığını belirtir. Bu ortamda ilköğrenim çağındaki birçok çocuk okuma-yazma öğrenmeden çıraklığa başlıyor, 'lonca içinde de bu eksikliği gideremiyordu. Ancak II. Mahmud döneminde l825'te bir fermanla ilköğrenim görmemiş çocukların çırak olmaları yasaklandı. Çıraklıktan sonraki aşama kalfalıktır. Meslekte belirli bir deneyim kazanan, "kabiliyet ve liyakatıyla" bir üst dereceye yükselmeyi hak eden çırağın, kalfalığına ustası karar verirdi. Çıraklığın süresi mesleklere göre değişmekle birlikte, ortalama 3-5 yıl kabul edilmiştir. Kalfalığına karar verilen çırağın adı lonca yönetimine bildirilir, ustası onun adına lonca sandığına belirli bir miktarda para yatırırdı. Ayrıca fütüvvet geleneğine daha sıkı bağlı olan Debbağlık (deri işleme, tabaklık) gibi bazı loncalarda özel bir tören yapılırdı. Loncaya bağlı üstadların (ihtiyarların) ve ustaların katıldığı bu törende kalfa adayı ilk kez loncanın kendine özgü kıyafeti giyer, kendi ustasıyla birlikte üç usta iyi ahlaklı olduğuna tanıklıklarını bildirir, velisi de ahlakına kefil olduğunu yinelerdi. Dualardan sonra herkes ayağa kalkar, lonca başkanı, kalfa adayına meslekle ilgili ahlaki öğütlerde bulunur ve beline şed (kemer) ya da peştemal bağlardı. Kalfa da üstadların elini öperdi. Tören, kalfalığa yükselen çırağın ustasının loncaya hediye sunmasıyla sona ererdi. Kalfalığa yükselen çırak, gene bir ustaya bağlı olarak çalışmaya devam ederdi. Ancak ücreti artar, çırakları eğitme görevini de üstlenirdi.


Yazarın Diğer Yazıları