DOLAR
41,85
EURO
48,43
STERLİN
55,80
GRAM
5.635,45
ÇEYREK
9.251,29
YARIM ALTIN
18.409,29
CUMHURİYET ALTINI
36.696,99

 Köklerden Kopuş Kültürel yozlaşma

 

 Kültür, bir milletin hafızasıdır. İnsanın kimliği, toplumun vicdanı, nesillerin birbirine aktardığı mirastır. Eğer bir toplum kültüründen, yani köklerinden koparsa, gövdesi yapraksız, meyvesiz bir ağaç gibi kurur. Bugün yaşanan yozlaşmanın temelinde, bizi biz yapan değerleri küçümsemek, kendi özümüze yabancılaşmak yatıyor.

 Kültür, bir milletin geçmişten geleceğe uzanan köprüsüdür. Kültür, bir toplumun hafızasıdır, o hafıza silinirse, kimlik de silinir. Ne yazık ki bugün, bu köprünün taşları birer birer yerinden oynatılıyor. Hafızamız törpüleniyor, ruhumuz bize ait olmayan bir elbiseye büründürülüyor. İşte bu, kültürel yozlaşmadır.

 Yozlaşmanın en belirgin boyutu, taklit hastalığıdır. Bir millet kendi özünü kaybettiğinde, başkasının kültürünü "modernlik” zanneder. Biz de yıllardır Batı'nın eğlence anlayışını, kapitalizmin tüketim kültürünü, sosyal medyanın sahte cazibesini, toplumu, aileyi, ahlakı bozan dizi filimleri kendimize örnek aldık.

 Bir zamanlar komşuluklarımızı, mahalle sohbetlerimizi, akranların bir birleri arasında kurdukları eğitim ve öğretim dernekleri, keşiklerimizi, imecelerimizi, yani bizi biz yapan değerleri yaşatırdık. Bugün ise sosyal medyanın "like”ları, reklamların dayatmaları, modanın sahte ihtişamı hayatımızı kuşatıyor. Böylece öz değerler yerine tüketim kodları yükleniyor.

 Yozlaşma, genellikle "başkasına özenmek” ile başlar. Batının eğlence anlayışını, kapitalizmin tüketim kültürünü, Allah cc hu nun emrettiği Farzları değilde, modanın dayattığı hayat tarzını, sosyal medyanın sahte cazibesini "ilerilik” diye benimseyen toplumlar, kısa sürede kendi öz değerlerini unutur.

 Kültürel yozlaşma sadece Batıyı taklit etmek değildir, bazen kendi değerlerimizin içini boşaltmak da yozlaşmadır.

Tesettür, takvadan uzaklaşıp moda haline geldiğinde,
Misafirperverlik, ihlâstan uzaklaşıp gösteriş yarışına dönüştüğünde,
Dinî kavramlar, kalplerden koparılıp slogana indirgendiğinde,
Sadaka, fakiri gözetmekten ziyade reklam aracına çevrildiğinde,
İyilik, Allah rızası için değil de menfaat için yapıldığında,
İbadet, huzur ve teslimiyet yerine alışkanlığa dönüştüğünde,
Dua, yakarış değil de ezberlenmiş sözler yarışına çevrildiğinde,
Ahlâk, sadece dille anlatılıp hayatta uygulanmadığında,
Kardeşlik, menfaat bağına indirgenip gerçek vefadan uzaklaştığında,
İlim, amel için değil de makam ve unvan için öğrenildiğinde,
Tevazu, samimiyetten kopup sahte bir imaj gösterisine dönüştüğünde,
Vatan sevgisi, sorumluluk ve fedakârlık yerine hamasi nutuklara hapsedildiğinde,
Anne-baba hürmeti, yaşlıyı başından savmaya dönüşüp "huzurevi hapishanesine” bırakıldığında,
Gençlik, ideal ve dava ruhundan uzaklaşıp zevk ve eğlenceye hapsedildiğinde,
Sanat, nefsi kışkırtmaya alet edildiğinde,
Siyaset, hak ve adalet için değil de çıkar kavgalarına dönüştüğünde,

 Artık kabuk kalmış, öz kaybolmuştur. İşte bu, yozlaşmanın en tehlikeli boyutudur.

 Eskiden bir toplumun kültürü, yemeklerinden kıyafetine, musikisinden edebiyatına, düğününden taziyesine kadar kendi rengini taşırdı. Bugün ise çoğu alanda "ithal” bir hayat yaşanıyor. Bu da kimlik aşınmasını hızlandırıyor. Değerlerin Yerine Sembolleri ön plana çıkarıyoruz. Kültürel yozlaşma sadece dışarıya özenmek değildir, bazen içi boşalmış sembollerle yetinmek de yozlaşmadır.

 Düğünde israf, tesettür adıyla modalaşmış kıyafetler, Söz elbisesi, isteme elbisesi, nişan elbisesi, kına elbisesi, düğün elbisesi veee gelinlik hangisi bizim kültürümüzü yansıtıyor.

 Bugün gördüğümüz boşanmalar, yalnızlaşan gençlik, yozlaşan düğünler, gösterişe boğulan merasimler, aslında ahlak kodunun zayıflamasının işaretleridir.

 Dinî kavramların slogana indirgenmesi, "Gelenek” diyerek ruhunu kaybetmiş uygulamalar. Bunlar aslında özü terk edip sadece kabuğa sarılmanın örnekleridir.

 Kültür dediğimiz şeyin özü ahlaktır. Ahlak zedelendiğinde, en zengin kültürümüz yozlaşmaktan kurtulamaz. Komşuluk biter, yalnızlık kültürü başlar. Aile bağları çözülür, bireycilik hâkim olur. Mertlik, edep, misafirperverlik unutulur, yerine çıkarcılık, bencillik ve menfaatçilik geçer.

 Kültürel yozlaşma, fıtrattan kopmanın sonucudur. Çünkü fıtrat, Allah'ın insana bahşettiği saf kimliktir. Kur'an bu kimliği "fıtratullah” diye isimlendirir.

 Öyleyse sen dosdoğru bir inançla yüzünü dine, Allah'ın fıtratına çevir ki O insanları bu (fıtrat) üzere yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte dosdoğru din budur.(Rum suresi.30) 

O kodlar unutulduğunda, kültür yabancılaşır, toplum kimlik bunalımı yaşar. Modern insanın buhranı, işte bu kopuştan kaynaklanıyor. Batı'nın tüketim dayatmaları, Doğu'nun yozlaşmış gelenekleri arasında sıkışan insan, öz kodlarını kaybediyor.

 Çare Kur'an, Sünnet, Ahlaka, Adaplara, Fıtrata ve Kaynağa Dönüş

 Yozlaşmanın çaresi, sadece "yasak koymak” değil, yeniden asıl kaynaklara yönelmektir. Kur'an ve Sünnet'in gösterdiği ahlaki kodlar kültürün özünü korur.

Kur'an, fıtratın ilahi kodlarını sunar.

Sünnet, o kodların hayatla buluşmuş halidir.

Tasavvuf, bu kodların ruhlara işlenmiş hikmetidir.

 İlim kodunu diri tutmak gerekir, çünkü kültür, bilgiyle korunur. İlimle beslenen, sanatla güzelleşen, ahlakla süslenen bir kültür, yozlaşmadan korunur.

Sanat kodunu ihya etmek gerekir, çünkü kültür, güzellikle taşınır.

Ahlak kodunu yüceltmek gerekir, çünkü kültür, edep ile anlam kazanır.

 Kültürel yozlaşmadan kurtuluş geçmişi reddetmeden, fakat geçmişi bugüne ve yarına taşıyarak mümkündür. Bu da köklerle gövde arasında sağlam bir bağ kurmayı gerektirir. Kültürel yozlaşma, sadece geçmişin değerlerini kaybetmek değil, geleceğin istikametini de yitirmektir. Kendi kodlarını kaybeden milletler, başkalarının kodlarına mahkûm olurlar.

 Oysa bizim yolumuz bellidir. Kur'an ve Sünnete sarılmak, fıtratın kodlarını yeniden yüklemek, kültürü asli mecrasına döndürmektir.

 Unutma kardeşim, kültür, şarkılarla, yemeklerle, giysilerle değil, ahlak ve imanla ayakta durur. Bunlar korundu mu, yozlaşma bir virüs gibi sönüp gider, toplum yeniden dirilir.


Yazarın Diğer Yazıları