ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Ah o Çeşm-i Bülbüller! 

 

"Bülbül gözü" anlamında Çeşm-i bülbül denilen şaheserler, Beykoz işinin bir türü, fakat herhalde en zarifleri ve sanatlı olanlardır. Beykoz işi olarak adlandırılanlar düz cam üzerine yaldız işlemeli iken, gerek Mehmed Dede'nin imalathanesinde gerekse Çubuklu'daki min şişe imalathanesinde sanatkâr camgerlerce imal edilen, .estetik açıdan son derece uyumlu renkli çizgiler, hareler ve menevişlerle işlenmiş, en ince camdan kase, bardak, testi, yemişlik ve vazolara o zaman çeşm-i bülbül adı verilmiş. Fuat Bayramoğlu'nun Türk Cam Sanatı ve Beykoz İşleri adlı kitabındaki Çeşm-i bülbül eserlere ilişkin bilgiler ve belgeler arasında: 

 

"Boğaziçi'nde İncir Kayresi civarıa Hüdavendigâr (Bursa) Müşiri Mustafa Nuri Paşa"nın, Evkaftan kiraladığı arsa üzerine bir cam ve billur fabrikası yaptırdığı, ancak her nedense verimli çalıştıramayarak kamulaştırılması için ilgililere ricada bulunması üzerine Sultan Abdülmecid'in buyruğuyla 1845'te satın alınarak "Emlak- i Hümayun" katıldığı, yönetiminin ise Darphane'ye verildiği, Darbhane Nazırı Tahir Bey'in başarılı yönetimi sayesinde ertesi yıl üretime geçildiği (Başbakanlı Osmanlı Arşivi Mühimme, No. 616).Takvim-i Vekayilnin Hicrı 21 Muharrem 1263 (19 Ocak 1847) de Takvim-i Vekayi'nin 316. sayısında. "Vukuat-ı Resiniye başlığı altındaki uzun yazıdan da alıntı vardır. Bu yazıda özetle: Kısa zamanda çuha ve ipek fabrikaları açılarak değerli eşya üretiminin günden güne ilerlediği; Padişahın (Abdülmecid), Boğaziçi'nde Çubuklu nam mahaldeki billur fabrikasının kamulaştırılarak tevsi edilmesi işiyle Darbhane Nazırı Tahir Beyefendiyi görevlendirdiği; adı geçenin de gereken çalışmaları yaparak "bu taraflarda bulunmuş olan ma'den cevherinden olarak Çeşm-i Bülbül talbir olunur makbul ve multeber nev'i billurun bu defa imal ve mamulat-ı fabrika" nın, örneklerinin padişaha sunulduğu; padişahça çok beğenilen çeşm-i bülbüllerden, kendisinin hediyesi olmak üzere sadrazama, şeyhülislama ve nazırlara gönderilmesini buyurduğu açıklanmaktadır. 

 

Çubuklu'daki atölyenin bulunduğu yer için "Çeşm-i Bülbül nam mahalde" denildiğinden; kimi araştırmacılar, burada imal edilen cam eserlere de bu adın verildiğini; kimi araştırmacılar ise bu narin objelerdeki çizgilerle bülbül gözü arasında bir benzerlik kurularak bu adın verildiğini; daha sonraları atölyenin bulunduğu yerin de aynı adla anılır olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu adın oradaki Çeşme-i Bülbül denilen bir çeşmeden geldiği de başka bir iddiadır. 

 

Çeşm-i bülbüllerin en değerlileri ise altınlı fincanlar, gayet ince somut çiçekli avizeler, renkli tesbihler, süt suyu renginde (açık mavi) ince bardaklar, kapakları yakut, zümrut ve lâl renginde somut çiçeklerle bezeli veya "ayn-ı şems" denilen janjanlı saydam taş renginde olanlarmış. Bir billur (kristal) türü olan çeşm-i bülbülleri yapan ustalar arasında, İstanbul la yerleşen birçok İtalyan ustanın, hatta Fransız sanatkârların" da bulunduğu rivayet edilmekle birlikte bunların kimlikleri konusunda herhangi bir bilgi yoktur.

Diğer yandan, Venedik'te yapılan ve yerlilerinden kolayca ayırt edilemeyen çeşm-i bülbül taklitlerinin ithali ve daha ucuza satılması, yerlisinin daha az üretilmesine ve antika fiyatına satılmasına neden olmuştur. Bu nedenle de Osmanlı çeşm- i bülbülleri, ailelerin varsıllığını, görgüsünü simgeleyen birer obje olma niteliği de kazanmış; salt İstanbul ve çevresinde değil, Avrupa'da, Ortadoğu ülkelerinde özellikle İran'da da pazar bulmuştur. Sanatkârlar, Beykoz işi ya da çeşm-i bülbül türünden neler yapmamışlardır? Korunabilen parçaların delaletiyle şunlar sayılabilir: Ayaklı ayaksız biblo kuşlar, kapaklı kase ve bardaklar, kârlıklar, türlü kandiller ve şamdanlar, kârlık ve sürahiler, gümüş kapaklı mataralar, daldırmalar, legen ve ibrik, fincan takımları, lâledan, gülabdan, tuzluk ve şekerlik, türlü şişeler, hokkalar, helke biçiminde cam kaplar, hatta küçük fıçılar, tabanca biçiminde koku sepicileri.  


Yazarın Diğer Yazıları