OSMANLI VE DÜNYADA ZENAATTEN SANATA

Bugün mermer daha az kullanılıyor. Bunun yerini Arles veya Malta taşı almıştır. Öbür yandan bir hayli yabancı yontucu piyasaya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak şimdilerde sanat modernleşmiş fakat karakterini kaybetmiştir. Gene de eski ekolden Türk yontmacılara İstanbul'da', Liman iskelesinde ve Eyüp'te rastlanmaktadır." 

 

Yabancı gözlemci saptamaları arasında, Osmanlı dönemi taş yontuculuğunun 1850'lere doğru -ki bu tarih, eski gedik ve lonca düzenlerinin bozuluşu evresiyle çakışmaktadır.- gerek taş türü gerekse ustalık yönünden bozulduğuna da işaret ediyor. Osmanlı mezar taşlarının özelliklerine geçmeden, taş yontucularının, taşlara yazıt işleyen hakkâklerin, Tuna ile Dicle, Karadeniz kıyılarıyla Kuzey Afrika arasındaki imparatorluk coğrafyasının her köşesindeki Müslüman mezarlıklarına diktikleri taşlarla tanıttıkları kimlikler zenginliğinde başka bir beşeri tarih kaynağımızın olmadığını vurgulayalım. Çini ustalarımızın Osmanlı kimliğine kazandırdıkları müstesna zenginlik yanında, taş yontucuların ve hakkaklerin emeği ve alın teriyle şekillenip dillenen, yüzlerce, binlerce mezar taşlarının da kapsamlı ve güvenilir arşivler oluşturduğunu unutmamak gerekiyor. 

 

Osmanlı ünlülerinin özgeçmişlerine da- ir "teracim", "sicil" gibi eserler kaleme alan Hüseyin Ayvansarayı'nın, Mehmed Süreyya Bey'in ve başkalarının, başlıca kaynak- lan arasında eski kabristan ve hazirelerin olması bu açıdan doğaldır. Diğer yandan mezar taşlan, yazılı tarihleri bulunan veya bulunmayan kentlerin geçmişteki serüvenleri için de birinci derecede ve en güvenilir kaynaklardır. 

 

 

Sanatsal Açıdan Osmanlı mezar taşları

 

Taş yontucularının ve hakkaklerin, Osmanlı mezar taşlarını bir önceki Selçuklu ve Beylikler dönemi üsluplarından uzaklaşarak daha farklı yaşam ve ölüm felsefeleri doğrultusunda özgün bir üsluba yönlendirişleri 15. yüzyılda başlamıştır. Bu üslup, biçimsel ve anlatımsal yorumlarıyla 18. yüzyılda doruğa ulaşmış; özellikle de Lale Devrini de kapsayan III. Ahmed dönemi Osmanlı mezar taşı sanatının altın çağı olmuştur. Yine bu kısa dönemin ustaları, gerek yapılarda ve çeşmelerde, gerekse mezar taşlarını şekillendirirken sanatsal temayülleri nedeniyle diğer taşlara oranla mermeri daha çok tercih etmeye başlamışlardır. 

 

Lale Devrinden 19. yüzyıldaki batılılaşma sürecine kadar geçen yaklaşık yüzyıllık zaman boyunca mezar taşlarıyla sağlanan kültürel sembolizm, salt İstanbul'da değil, kanımızca pek çoğu İstanbul'daki ustalara yaptırılıp karadan ve denizden kim bilir ne zahmetlerle götürülen taşlarla taşra kabristanlarına da yayılmış; bu" taşların stilleri, biçimleri, desenleri, yazıtlarındaki hat türleri, dini ve edebi ifadeler, tarih düşürme usulleri, bütün bir Osmanlı dünyasını etkilemiştir. Bundandır ki, İstanbul mezarlıklarında sıkça rastlanan katibi kavuklu mezar taşlarının benzerlerini, salt Bursa'da Edirne'de değil; kervan yollan boyunca, İzmit'te, Bolu'da, Ankara'da, kıyıda Ereğli'de, Bartın'da, Amasra'da, Sinop'ta, Trabzon'da da bulmak mümkündür. Denilebilir ki Osmanlı sanatlarının hiçbiri, böylesine bir yayılma şansına sahip olamamıştır. Fakat 19. Yüzyıldaki akımlar, İstanbullu ustaların yanında taşralı yontucuları da etkilediğinden bir önceki yüzyılın sembolik yaklaşımlarının yerini giderek daha realist yaklaşımlar almış; resme ve somut betimlemelere karşı olumsuz yaklaşımların azalması nedeniyle de önemli ya da önemsenen kişiler için yapılan mezar taşlan, heykeli andıracak formlara bürünmüştür. Bununla birlikte, geçmişten beri süregelen geleneklerin izinde, dinsel ve kültürel ifade ve simgelerin -örneğin kitabelerin "Hüve'l-Bakî" gibi Allahı yüceleyici bir sözle başlayıp "el-Fatiha" dileğiyle bitmesi gibi- mezar taşlarına işlenmesi devam etmiştir.


Yazarın Diğer Yazıları