TARİHİ HİCAZ TRENİNDEYDİK

Tiran'da etrafı dolaşmaya çıkınca koruma altına alınmış pek çok tarihi eserle karşılaşıyoruz. Duvarında Kültür Momento yazısı yazan bir konakta, müze halinde bir yapı beklerken yaşayan bir evle karşılaşıyoruz. Geniş bir Arnavut ailesinin iki kuşak öğretmen olduğunu görüyorum. Sıcak insanlar ve misafirperverler. Geçen yüzyıldan kalma iki katlı ahşap konak sakinleri Arnavutlar'ın Osmanlı zamanını aradıklarını, özlemle andıklarını söylüyor. Türkiye'ye büyük sempatileri var. 

Arnavutluk Tiran'dan anlaşılabilecek bir ülke değil. Diğer şehirleri de görüyoruz. Tiran tabi ki eski rejimin en hakim olduğu, kendini en fazla hissettirdiği şehir. Taşra' ya doğru hareket edince rejimin tek tipleştirmediği unsurları fark ediyoruz. Merkez Taşra farklılaştırması aslında bütün ülkelerde gözlenmesi gereken en önemli olgular arasındadır. Bu bakımdan İşkodra (Shkoder) Tiran'a 120 km. mesafede ama komünist şehircilikten onun kadar etkilenmemiş. Kimseyle konuşmadan şehir size her şeyi söylüyor zaten. Anadolu'nun her hangi bir yerinde görebileceğiniz bahçesi, duvarı ile bizim memleket işte. Osmanlı zamanında ticaret ve ilim merkezi olan İşkodra yakın zamanlarda da muhalefetin merkezi imiş. İşkodra Kalesinin surları, İşkodranın tacı. Eskiden İşkodrada 36 cami varmış. Hatta kaleden bakınca minareler İstanbul'u hatırlatırmış. Bu camilerden artık ikisi ayakta.

Bizim bağlı bahçeli evleri hatırlatan sokakta yürürken bir genç bize nereli olduğumuzu sordu. Türkiye deyince beklememizi istedi. İçerden elinde bir şeyle geldi. Yanımıza geldiğinde elinde bir Osmanlı madalyası duruyordu. Dedesinden kalmış...

Avrupa'da İslam'ın kalesi: Arnavutluk. Balkan ülkelerinin en küçüğü olan Arnavutluk'un 4 milyon civarında nüfusu var ve bunun yüzde 80'i Müslüman. Kalan yüzde 20 ise Ortodoks ve Katolik Hıristiyan. Ülke genelinde 2167 caminin çoğu Enver hoca zamanında yıkılırken, güneyindeki kiliselere dokunulmamış. Bu hazır potansiyelden hareketle Vatikan adeta arka bahçesi olarak gördüğü ülkede ciddi misyonerlik faaliyetleri içinde. İtalya'nın kültürel ağırlığına da dikkat çekmek gerekir. Müftü Sabri Koçi en azından Müslümanların kısa ziyaretler yaparak Müslümanları manevi olarak desteklemeleri gereğinin altını çiziyor.

Bektaşi kültürü : Reşat Bardi Baba anlatıyor. 1925'te Türkiye'de tekkeler kapatılıp tarikatler yasak edilince Türkiye'deki Bektaşi Babalar Arnavutluk'a göç ederler. Burada Bektaşi geleneğinin çok önemli yeri var. Komünizm sonrasında camilerle beraber Bektaşi tekkelerinin de açılmasına izin verilmişti. Bektaşi Reşat Baba neşeli "Eski haklarımızı geri alıyoruz. 1960'dan önce Mecliste temsilci kontenjanımız vardı. 1990 Mart'ında bu tekkemizi yeniden açtık” diyor. 

1982 yılında Enver Hoca'nın emriyle kurulan İskender Bey Müzesi Arnavut milliyetçiliğinin bir sembolü. Müze belki de ülkenin en görkemli binası. Arnavutlar İskender Beyi en büyük kahramanları olarak gördükleri Arnavut tarihini anlatan bu milli müzeye onun adını vermişler. Müzede kalın zincirler görüyor ve ne olduğunu soruyoruz, müzeci "bunlar Osmanlıların bütün Avrupa'yı zincirlediklerinin sembolüdür” diyor. Arnavut tarihini milattan önce 3-4 binlere götüren bu müzede eski sembollerine ait kurt başları dikkatimizi çekiyor. İskender Bey, Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı sarayında yetiştirilmiş anca Arnavutluk'ta Osmanlı Devletine karşı yıllarca çete savaşı vererek fethi geciktirmiş ve bu mücadelesi ile bütün Hıristiyan dünyasının desteğini kazanmış bir kişi. 1468 yılında ölür ve ölümünü duyuran çan hala müzede sergileniyor. İskender Bey'in eşi ve çocuğu onun ölümü üzerine Napoli'ye giderek oraya yerleşir. Onlarla beraber İtalya'ya geçen ve hala sayıları 100 bini bulan Katolik – Arnavut İtalya'da yaşamaya devam ediyor. Dolayısıyla İtalya – Arnavutluk ilişkileri de çok derin.


Yazarın Diğer Yazıları