Çanakkale Mektuplarından Örnekler

Bu yıl 20. kuruluş yılına ulaşan Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi, 2014 Kültürel Etkinlikleri ‘ne Konya İl Halk Kütüphanesi'nde düzenlediği Çanakkale Mektupları gibi çok önemli bir Konferans ile başladı. Konya Yazarlar Birliği Başkanımız Değerli kardeşim M. Ali Köseoğlu Başkanımızın şahsında bütün emeği geçenlere kalb-i şükranlarımı sunarım. Selçuk  Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Arıkan, konuşmasında Çanakkale Savaşları döneminde yazılmış olan mektupların edebi seviyesine değinerek bugün Türkçenin düşmüş olduğu durumdan duyduğu üzüntüyü dile getirerek birbirinden duygulu, edebi mektuplardan örnekleri okudu. Hakikaten gözlerimiz yaşardı, gönüllerimiz hüzünlendi. Yazımda bu mektuplardan bazılarının sizleri de duygulandıracağına inandığım bazı bölümlerini aktarmak istiyorum:
       “Sevgili peder ve vâlideciğim, gözbebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezih’ciğimi evvelâ Cenâb-ı Hakkın, sâniyen sizin himayenize tevdî ediyorum. Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapınız. Oğlumun, talim ve terbiyesine siz de refikamla birlikte lütfen sa’y ediniz. Servetimizin olmadığı malumdur. Mümkün olandan başka bir şey isteyemem, istesem de pek beyhudedir. Refikama hitaben yazdığım melfûf mektubu lütfen kendi eline veriniz. Fakat çok müteessir olacaktır, o tessürü izâle edecek veçhile veriniz. Ağlayacak, üzülecek tabii; teselli ediniz. Mukadderât-ı İlâhiye böyle imiş. Matlûbât ve düyûnâtım hakkında refikamın mektubuna leff etdiğim deftere ehemmiyet veriniz. Sevgili baba ve vâlideciğim, belki bilmeyerek size karşı bir çok kusurda bulunmuşumdur. Beni affediniz, haklarınızı helâl ediniz. Rûhumu şâd ediniz. İşlerimizin tesviyesinde refikama muavenet ediniz ve muîn olunuz.”Mektubu yazan:Mehmet Tevfik
     “Hamiyyetlü Pederim Hasan Ağa, Bu kerre  arzen husûsıyet üzere bilhâssa mahsûs selâm edüp mübarek dest-i 'âcizîye bûs ederim. Eğerçi taraf-ı ahvâlimizden su'âl-i şerîf ve erzân-ı latif buyurursanız hamd olsun vücûdum sıhhatdedir.  Zâtınız’ın sıhhat ve  afiyet üzere olmasını Cenâb-ı Hakk'a du’â ve niyaz ediyorum. Ey Pederim. Her ne meşakkat cefâ çektiysem şimdi de bu kadar kifâyet eder. Hamd olsun şükürler olsun. Benim içün hiç merâk etmeyesün Babam… tarafında yedi yaşından yetmiş yaşına varasıya kadar kâffesini selâm ederim. El-bâkı du'âlar. El-ma'lûm Mahdumunuz İsmâ’il tarafından.”
     “Valideceğim, Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi! Nasihatâmiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş rûhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vezifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerinin rüzgâra mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selâmlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.
     Gözlerimi biraz sağa çevirdim, güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir sedâ ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çe-virdim; çığıl çığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalma baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedasıyla beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.
     O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli bir ezan okunuyordu. Ey Allahım, bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcudât onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.
     Ellerimi kaldırdım, gözümü yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim: “Ey benim Yarabbiml Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle, ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin,düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!” diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes’ut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.”( Mektubu yazan: İhtiyat zabit (yedek subay) namzedi    Ethem)
       Rabbim, bütün Şehitlerimize rahmet eylesin. Onlara layık evlatlar olmayı nasip eylesin. Ruhları Şad olsun. Sıhhat ve afiyetler dilerim.


Yazarın Diğer Yazıları