Dünyevi Menfaatler Uhrevi Menfaatlerin Önüne Geçmemelidir

     Gelip geçici olan dünya menfaatlerine kapılarak, gerçek, kalıcı olan uhrevi menfaatler göz ardı edilmemelidir. Dünyaya gönderilişimizin gayesi kulluktur. İbadetlerimizi Allah (c.c.) Rızası için yapmalıyız. Gelip geçici olan hiçbir dünya menfaati, İnandığımız İslâm’a göre hayat yaşamaktan bizleri uzaklaştırmamalı, aksine dünya nimetleri imkânlar arttıkça, kulluğumuzun daha çok farkına varmalı, şükür ve itaatımız artmalıdır.
     Nefsimiz, Şeytan, kısacası Tâğut olan her şeyden uzak durmalı, Tevhide, Hakka, Hakikate, Adalete, Güzel Ahlâk’a sahip çıkarak, hayatımızı İslâm’ın emirlerine uyarak ve yasaklamış olduğu haramlardan da uzak durarak yaşamalıyız. Hayatımızı İslâm’a uygun yaşarsak; imtihan için gönderildiğimiz dünya hayatını gereği gibi değerlendirmiş ve aynı zamanda ebedi olan Ahiret yurdunda mükâfatlandırılmaya hak kazanabiliriz. Bu hususta başarılı olmak için ahiret menfaatleri kesinlikle dünya menfaatlerinin önüne geçmeli, başka bir ifade ile dünya menfaatleri, uhrevi menfaatlerin önüne geçmemelidir.
    Âyet-i Kerimelerde: “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”
   Bu âyet, bilgi ve hüküm kaynaklarını sıralamış, sonradan «Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas» şeklinde formülleştirilen kaynakların temelini koymuş, anlaşmazlık çıkarsa çözümün bu kaynaklara başvurularak aranmasını emretmiştir. Buna rağmen bir münafığın hasmına, «Resûlullah yerine Kâ’b b. el-Eşref’e başvuralım» demesi bu âyetin, nüzulüne sebep teşkil etmiş, âyet her yer ve zamanda emsali bulunan münafıkların maskesini indirmiştir.
    “ Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.”   
   Tâğut: Hakkı tanımayıp azan ve sapan her kişi ve güce verilen addır. Şeytana da bu yüzden tâğut denmiştir.
   ” Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resûl'e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”
   “Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felâket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl gelirler!”
   “Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.”
    “Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.”
    “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisâ Sûresi âyet:59-60)  buyrulmuştur.
     İman, kuru bir sözden ibaret değildir; gönülden bağlanmak, inanmak ve kabullenmektir. Hem «Allah ve Resûlü’ne inandım» deyip, hem de hükümlerine razı olmamak tipik münafıklık alâmetidir. «Şeriatın kestiği parmak acımaz» denilmiştir; acımaz, çünkü Mü’minin kalbinde o acıyı unutturacak kadar büyük bir iman vardır.
 Huzura susadım.. Çâre diyorsan;
 Şu yalan dünyayı, sevme bu kadar.    Cengiz Numanoğlu
    Müslümanım diyen kişi hangi Gruptan, Cemaatten, Vakıftan v.b. olursa olsun her hangi bir hususta ayrılığa düştüklerinde hakem olarak Kur’an ve Sünnet’e göre çözüm bulmak durumundadır. Her birimiz’in, Allah (c.c.)’a, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’e ve Müslüman olan İdarecilere itaat edenlerden olmamız duası ile sıhhat ve afiyetler dilerim. 


Yazarın Diğer Yazıları