KKTC'nde Tufan Erhürman Cumhurbaşkanı seçildi. Hayırlı olsun.
Seçim kampanyasında iki devletli çözüm yerine federasyon tezini savunan Erhürman'ın seçilmesi Türkiye'de endişe meydana getirdi. Ancak ben endişeli değilim.
Siyasi tarih, henüz hiçbir sıfatı olmayan siyasilerin seçim vaatlerinin seçilip sorumluluk aldıktan sonra geldiği çizgi ve uyguladığı politikaların aynı olmadığının sayısız örnekleriyle doludur.
Zira; siyasi iktidar, sadece devletin bir organıdır. Devlet ise vücudun tamamıdır. İkisi arasında bir uyuşmazlık söz konusu bile olmaz, olamaz. Devlet beyin, siyasi iktidar kollar ve bacaklardır. Beyin neyi uygun görürse kol ve bacaklar onları yapmaya mecbur ve mahkûmdur.
Devletin "gizli anayasası" yani "Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi” (MGSB) diğer adıyla "Kırmızı Kitap" vardır. İktidara kim gelirse gelsin devletin resmi hedef ve ilkelerine uymak zorundadır.
Hatırlarsınız. Bir zamanlar Tansu ÇİLLER seçim kampanyasında bir kısım uçuk vaatlerde bulununca Mesut YILMAZ'a durum sorulmuş, "iktidara gelirse önüne kırmızı kaplı kitabı koyarlar. O zaman ne yapıp ne yapamayacağını anlar” demişti.
İşte aynen öyle. Eminim ki; KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman da yakın zamanda Türkiye'ye gelecek, Ankara, önüne kırmızı kaplı kitabı koyacak, O da ne yapıp ne yapamayacağını anlayacaktır.
Nitekim, Türkiye'den ayrı hareket edemeyeceğini bilen Erhürman seçimden sonraki ilk demecinde "Kardeşliğimiz, kazanmıştır. Bu seçimin kaybedeni yoktur. Kıbrıs Türk halkı olarak hep birlikte kazandık, dış politika, elbette Türkiye'yle istişare ile yürütülecek. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın” demiştir. Ataların tabiriyle "Tacı giyince, baş akıllanır.”
İsrail'in Güney Kıbrıs ile her alanda dirsek teması içinde olduğu ve Türkiye'yi çevrelemeye çalıştığı bir reel-politikte "federasyon formülü” Türkiye için intihar olur. Türkiye buna asla izin vermez.
Kıbrıs, sadece üstünde yaşayan soydaşlarımızla değil, tarihî değeri ve stratejik konumuyla da bizim için hayati önemdedir. Zaten Kıbrıs bir oldu-bittiyle elimizden çıkmıştır. Şöyle ki:
Abdülhamid Han, 1877-78 harbinde Ruslara karşı İngilizlerin desteğini almak için Rusya, Kars, Ardahan ve Batum'dan çekilince mukavelenin sona ermesi ve iade edilmesi şartıyla Kıbrıs'ı İngilizlere kiraya verdi. Rusya, bu illerden çekilmesine rağmen I. Dünya Savaşı çıkınca İngilizler Kıbrıs'ı gasp etmiştir.
Kıbrıs'ın tamamı Osmanlı Vakıf mülküdür. Türkler dışındaki bütün unsurlar, Ada'da işgalcidir. Türkiye'nin müzayaka (zorda kalma) hâlinde Lozan'ın 21. Maddesiyle bu gasbı tanıması hukuken geçersizdir.
Demem o ki; Türkiye bir taraftan siyasi mücadelesini sürdürürken, bir taraftan da Türkiye'nin müzayaka hâlinde bu gasbı tanımak zorunda kaldığını, Lozan'ın 21. Maddesi'nin bu nedenle geçersiz olduğunu ileri sürerek uluslararası mahkemelere başvurmalıdır.
Hoca eve gelmiş. Düşünceli. Hanımı sormuş. Hayırdır hoca? Komşuya borcum var. Ödeyemedim. Düşüncem ondandır. Hanımı pencereyi açmış. Hu komşu. Hocanın size borcu varmış. Ödeyemeyecek. Pencereyi kapatmış. Yat Hoca düşünme. Şimdi düşünme sırası onlarda.
Aynı hukuki gerekçelere dayanarak ve KKTC Meclisi alacağı bir kararla BAĞIMSIZ KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'ni ilan etmeli, Hocanın hikâyesinde olduğu gibi "şimdi onlar düşünsün” denmelidir…
