Geçen Yıllara Üzülüp, Geleceğimizi Değerlendirmeliyiz

Maalesef, Müslümanım diyen bazı İnsanlarımız bir yıl’ın tamamlanıp, yeni bir yıl’ın başlamasını çılgınca sevinerek kutlayabilmektedirler. Halbuki Müslüman geçen zamanlarını, yıllarını iyi değerlendiremediği için kendi nefsini hesaba çekmeli, yanlışlarını terk etmeye vesile kılmalıdır. Çünkü her geçen yıl ölüme ve kıyamete yaklaştığımız bilinen  bir gerçektir.Her geçen yıl imtihan dünyasındaki kalacağımız süre azaldığına göre sevinilecek bir tarafı yoktur.Fakat değerlendirilemeden geçirdiğimiz bütün yıllar için gerçek anlamda üzülmeliyiz. Üzülmeliyiz ki, bu  pişmanlığımız, bu tövbemiz temizlenmemize vesile olsun.
Hakikaten, İslam gibi güzel bir nimete sahip olduğumuz için ne kadar şükretsek azdır. Tüm kusur ve noksanlıklarımıza rağmen Hamdolsun Müslümanız. İslam’ın kadrini kıymetini dünyada iken tam anlamı ile bilmeli, hesap gününden önce kendimizi hesaba çekmeliyiz ki kurtuluşa erebilelim.


Kıyamet Süresinde: “Kıyamet gününe yemin ederim. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim ki (diriltilip hesaba çekileceksiniz.) insan kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister. “Kıyamet günü ne zamanmış?” diye sorar. İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneş ile ay bir araya getirildiği zaman! O gün insan “kaçacak yer neresi!” diyecektir. Hayır hayır! (kaçıp) sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Artık insan kendi kendinin şahididir. İsterse özürlerini sayıp döksün. Hayır! doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyor, ahireti bırakıyorsunuz. Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parlayacaktır. Rablerine bakacaklardır. ( O’nu göreceklerdir) yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır” (Ayet:1-24) buyurulmuştur.


Hiçbir kimsenin kimseye fayda sağlamayacağı o hesap gününde kurtuluşa ermek istiyorsak, bu imtihan dünyasını çok iyi değerlendirmeli, Allah (c.c.)’ın ve Resulü Hz.Muhammed ( s.a.v.)’ın emirlerini yapıp, yasaklarından da kaçınmalıyız. Ancak, bu sayede huzurlu ve mutlu olup,kurtuluşa erebiliriz.
Kainat ve bu bütünün parçalarını teşkil eden, zerreden kürreye bütün mevcudat bir hesap ve dengeler manzumesidir.Gökyüzünün uçsuz bucaksız bir şekilde direksiz oluşu, güneşin ve diğer gezegenlerin asla hata kabul etmeyen mili metrik hesaplara dayanması, yoktan vareden, güç ve kuvvet sahibi Rabbimizin varlığını aşikar göstermektedir. Kâinattaki her şey Cenab-ı Allah (c.c)’ın yaratmış olduğu mükemmel eserlerdir.


Günlük hayatımızdan ehemmiyetsiz kabul ettiğimiz bir çok şeyi bile planlayıp hesaplamak suretiyle gerçekleştirmekteyiz.  Küçük bir ticarethane sahibi bile elindeki sermayeyi, borç ve alacak dengesini korumak için sürekli muhasebesini yapar. Bunu asla ihmal etmez, bilir ki hesabın ihmali, iflasın işaretidir.
Ne garip tecelli ve ne acı hakikattir ki, sınırlı olan dünya hayatı için hesaplar yapan bizler, anlaşılmaz bir gafletle nefs muhasebesini terk etmekteyiz. Üzerimize düşen görevlerin mesuliyetini idrak ederek, Müslümanca yaşamaya gayret etmeliyiz. Nefs muhasebesini asla ihmal etmemeliyiz.


Hz. Ömer (r.a.)’ın “Bugün Allah (c.c.) rızası için ne yaptın?” sorusunu  her gün kendimize sormalı, ölmeden önce ölebilmeli ve hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmeliyiz. Kendimizi hesaba çektiğimizde, yaşayışımızı Allah (c.c.) ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin istediği ölçülere uygun buluyorsak, iyi yoldayız devam etmeliyiz. Bu tavır ve davranışlarımızla imtihanda başarılı olduğumuzu düşünebiliriz. Yaşayışımız; Kur’an  ve sünnet ölçülerine uymuyorsa; o zaman kendimizi, hüsrana uğramaktan ve cehennem ateşinden korumak için hesaba çekmeliyiz. Çünkü imtihan hala devam ediyor. Bu güne kadar noksanlıklarımız, hatalarımız olabilir. Ama önemli olan onların farkına varıp, kesin bir pişmanlık ve tövbe ile yanlıştan dönülmeli, hayatımıza iyilikler hakim kılınmalıdır.


Haşr süresindeki 21. ayette: “Eğer biz bu Kuran’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, muhakkak ki o dağı Allah (c.c.) korkusu ile boyun eğmiş, parçalanmış görürdün” buyurulmaktadır. Bu hitabın muhatabı olan bizler niçin mesuliyetimizi idrak ve vazifelerimizi ifa hassasiyetini göstermiyoruz? Acaba güvendiğimiz bir makam ve merci mi bulduk? Hayır, bizi, Allah(c.c.)’ın Rızasına götüren Salih, ihlaslı, İslâm’a uygun amellerden başka hiçbir makam ve mevkii kurtaramaz. En büyük mücadele nefsle yapılan mücadeledir. En güzel sonuçta, Allah (c.c.)’ın Rızasını kazanmaktır.
Allah (c.c.) cümlemizi; bu dünya hayatını hakkıyla değerlendirip, gerçek alem de, hesap gününde, kurtuluşa erenlerden, Rızasına ulaşıp, yüzü aydınlık olanlardan eylesin. Sıhhat ve afiyetler dilerim.


Yazarın Diğer Yazıları