Gülenlerde Ağlar, Ağlayanlarda Güler

Bu dünya ya gönderilişimizin bir gayesi vardır. İmtihan için gönderildik. Hayatımızın her döneminde, İmanlı olarak yaşayıp, haramlardan kaçınarak helaller dairesinde, emredilenleri yaparak, ahlaklı, dürüst kişilik sahibi insanlar olmamız, Rabbimizin bizler için emrettiği hususlardır. Doğumumuzdan ölümümüze kadar, bizleri üzen, sevindiren bir çok konu söz konusu olmaktadır. Önemli olan nerede, nasıl davranabileceğimizin şuurunda olmaktır.
        Gülmek, ağlamak, insanların iyi, sevindirici aynı zamanda zorluklara ve musibetlere karşı doğal tepkisidir. Gülmek ve ağlamak, psikologlara göre ruhsal sağlık veya depresyon üzerinde etkili olan iki fiildir. Gülenlerde ağlayabilirler, ağlayanlarda gülebilirler. Önemli olan kişinin sağlam karakterli olması ve inandığı hususlarda, kınayanın kınamasına, levmedenin levmine bakmadan doğru bildiğini yapmasıdır.
     Tabiki insan hatadan beri değildir. Ancak hataları süreklilik arz edenler kaybetmeye mahkumdur. Yaşadıklarımızın çözüm yollarını, ferdi ve toplumsal olaylar karşısında nasıl davranmamız gerektiğini, bizim için en güzel örnek olan Efendimiz Hz. Muhammed( s.a.s.)’in hayatından öğrenmeliyiz.
   “Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler…” (Fetih Sûresi âyet:29) Müslümanlar arasında fitne, fesat çıkaranlara asla pirim verilmemelidir. Müslüman feraseti ile yapılan yanlışları önlemek, hakikat için mücadele etmek zorundadır. Tartışılmaz ve eleştirilmez olan  sadece ve sadece Kur’an ve Sünnet’tir. Cemaatlerin, grupların v.b. yaptıkları şeyler bu ana kaynaklara aykırı olmadığı sürece uyulur ve kabül görür. Aksi halde, ana kaynaklara aykırı görüş, eylem, ve benzeri hususular kimden gelirse gelsin eleştirilip, tenkit edilmelidir.
    Âyet-i Kerîmelerde: “Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; «bu sıcakta sefere çıkmayın» dediler. De ki: «Cehennem ateşi daha sıcaktır!» Keşke anlasalardı!”
      “Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar!” (Tevbe Sûresi âyet:81-82)
  İşledikleri günahların ahiretteki cezası şiddetlidir. Onun için onların gülmeleri değil ağlamaları gerekir.
     “De ki: Ancak Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.” (Yunus Sûresi âyet:58)
  Übey b. Ka’b’ın nakline göre Allah Resûlü bu âyeti okudu ve onda geçen «Allah’ın lütuf ve rahmeti»ni, Kur’an-ı Kerim ve İslâm olarak açıkladı. Diğer bir tefsire göre lütuf, İslâm, rahmet ise Müslümanlara vâdedilen nimetlerdir.
     “O gün bir takım yüzler parlak, güleç ve sevinçlidir.” (Abese Sûresi âyet:38-39)
     “Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi.” (Mutaffifin Sûresi âyet:29) buyrulmuştur.
      Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.s.) :“Allah'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız, yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür, (belanızı defetmesi için) Allah'a yalvar yakar olurdunuz."
(Ravi: Ebu Zerr, Hadis No: 1681-Buhari)
     Müslüman ifrat ve tefritten uzak durarak, hayatını dengeli bir şekilde yaşayandır. Tabiki göz yaşı dökeceğimiz, ağlayacağımız anlarımız da olacak, güleceğimiz anlarda olacaktır. Zamanımızı hepten ne gülmekle, nede ağlamakla geçirmemeliyiz. İslâm her hususta orta yolu, dengeli olmayı emretmektedir.
    Bu imtihan dünyasındaki bütün gülmelerimizin ve ağlamalarımızın, gerçek alemde, ahiret yurdunda kurtuluşumuza vesile olacak ameller sonucu olmasını Rabbim’den niyaz ediyorum. Dualarınızda ve dualarımızda buluşmak dileği ile sıhhat ve afiyetler dilerim.


Yazarın Diğer Yazıları